Şükür hakkında ayet hadis ve kıssalar
Bakara-172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.
Bakara-152. Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!
İbrahim-7. “Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.”
Al-i imran-145. Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
Araf-16-17. İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. “Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!” dedi.
Sebe-13. Onlar Süleyman’a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!
HADİS-İ ŞERİFLER
* İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:“Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında halk yağmura kavuştu. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İnsanlar bugün iki grup hâlinde sabaha erdiler, bir grubu kâfir, bir grubu mü’mindir” dedi. Ve şöyle açıkladı: “Bazıları: “Bu yağmur Allah’ın bir rahmetidir” derken diğer bazısı: “Falan falan yıldızın uğuru doğru çıktı” dedi. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: “Hayır (hakikatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düştüğü yerlere and ediyorum ki, hakikaten bu, eğer bilirseniz büyük bir anddır. Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur’ân’dır ki siyânet edilmiş bir kitapta (yazılı)dır. Ona tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez. O âlemlerin Rabbinden indirilmedir. Şimdi siz bu kelâ,mı mı hor görücülersiniz? Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemahal tekzibe mi kalkışırsınız?”.
* Abdullah İbnu Gannâm el-Beyâzi (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim sabaha erdiği zaman: “Allahım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler sanadır, şükür sanadır” derse, o günkü şükür borcunu ödemiştir. Kim de aynı şeyler akşama erince söylerse o da o geceki şükür borcunu eda eder.”
* Efendimiz (Radıyallahu anh) buyuruyorlar ki: “Mümine şaşarım. Çünkü her gelişme onun hakkında hayırlıdır. Eğer iyi bir şeyle karşılaşır da şükrederse bu iyilik onun hakkında hayır olduğu gibi eğer uğradığı kötülük karşısında sabrederse bu da onun hakkında hayır olur.”
* Hazreti Hasan (Radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre Peygamber efendimiz buyuruyor ki, “Allah kuluna, küçük veya büyük bir nimet verirde, kul bu nimete karşılık Elhamdulillah derse kendisine elde ettiğinden daha iyisi verilir.”
* İbni Abbas (Radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “iki nimet var ki, insanların çoğu onların değerini bilmez. Bu nimetler vücud sağlığı ve boş zamandır.”
* Enes bin Malik (Radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Allah, yemeğini yedikten ve içeceğini içtikten sonra bu nimetlere karşılık şükreden kulundan kesinlikle razı olur.”
* Esma binti Yezid’in (Radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
“Aziz ve celil olan Allah, kıyamet günü eski yeni bütün insanları bir araya toplayınca herkes tarafından işitilen şöyle bir ses duyulur: “bu gün burada toplananlar, Allah keremine kimlerin öncelikle layık olduklarını göreceklerdir. Vücutlarını yataklarından uzaklaştırıp ibadet etmeye kalkanlar kalksınlar” Bu çağrı üzerine ayağa kalkanların az olduğu görülür.
Arkasından aynı ses “ticaretin ve alış-verişin Allah’ı zikretmekten alıkoymadığı kimseler ayağa kalksın” diye seslenir. Bu çağrı üzerine az sayıda kimsenin ayağa kalktığı görülür. Daha sonra aynı ses “rahatta ve darlıkta Allah’a hamd edenler ayağa kalsınlar” diye seslenir. Bu çağrı üzerine de az sayıda kimsenin ayağa kalktığı görülür. Arkasından mahşerde toplanmış olan diğer insanlar hesaba çekilir.”
* Efendimiz bir sabah sahabilerden birisine “gecen nasıl geçti” diye sorar. Sahabi de “iyi geçti” diye cevap verir. Peygamberimiz üçüncü seferinde “Allah’a hamd ve şükürler olsun, iyi geçti” cevabını alıncaya kadar aynı soruyu arka arkaya tekrarlar. Nihayet son cevabı alınca “senden aradığım buydu” diye buyurur.
* Bir gün Hazreti Aişe validemize “ey Aişe! Resulullah’ın can çekici hallerinden gördüğünü bize haber verir misin diye sorulduğunda; Hazreti Aişe hüngür hüngür ağladı ve şöyle devam etti: “O’nun hangi durumu can çekici değildi ki? O bir gece bana geldi. Beraberimde yatağıma girdi. Bedenime dokunacak şekilde bana yaklaştı. Sonra:
“Ey Ebu Bekir’in kızı! Rabbime ibadet etmem için bana izin verir misin?” dedi. Ben de:
“Ey Allah’ın Resulü! Ben sana yakın olmayı isterim. Fakat izin verdim” dedim.
Kalktı; su kavasına varıp abdest aldı. Bolca su kullandıktan sonra namaza durdu. Göğsünü ıslatacak kadar ağladıktan sonra rüku’ya varıp ağladı. Ve Bilal gelip sabah namazını haber verinceye kadar bu durumu devam etti. Kendisine:
“Ey Allah’ın Resulü! Senin gelmiş ve gelecek bütün günahlarının hepsini Allah bağışlamıştır. O halde neden ağlıyorsunuz?” dediğim zaman:
“Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Neden böyle yapmayayım? Halbuki yüce Allah Kur’an’ında üzerime şu ayeti indirmiştir:
“Göklerin ve yerin yaradılışında gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbetteki aklı selim sahipleri için ibret verici deliller vardır” (Al-i imran 190)
Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen memnûniyet ve minnettarlık ma’nâlarına gelen şükür; ıstılahta, insana bahşedilen duygu, düşünce, âzâ ve cevârihi yaratılış gâyeleri istikametinde kullanmaya denir ki; kalple, lisanla, îfâ edilebileceği gibi bütün uzuvlarla da yerine getirilebilir.
Lisanla şükür; vehmî bütün güç, kuvvet ve ihsan kaynaklarını nefyederek her türlü lütûf ve nimetlerin Allah’tan geldiğini kabul ve itirafla gerçekleşir. Evet, bütün iyilikleri, güzellikleri kısmet eden ve mebde’den müntehâya sebeplerini hazırlayan O olduğu gibi, vakt-i münâsibinde gönderen de yine O’dur. Takdir ve taksim eden, vakti gelince yaratıp semâvî sofralar halinde önümüze seren O olduğu için neticede minnet ve şükran da O’nun hakkıdır. O’nu görmemezlikten gelerek sebeplere takılmak, hatta onlara serfürû edip minnettarlıkta bulunmak, hazırlanıp ayağımızın ucuna kadar getirilen bu sofranın, hazırlanışını ve hazırlayanını nazara almadan, getirip önümüze koyan tablacıyı bahşişlere boğmaya benzer ki: “ – Onlar, dünya hayatının sadece kendilerine bakan dış yüzünü bilirler, ahirete bakan yönünden ise bütün bütün gafildirler.”(Rûm, 30/7) Evet bunlar, sırf sebeplere bakıp ilim ve marifet itibâriyle daha ilerisini göremeyen cahiller, nâkıslar ve nankörlerdir.
Kalple şükür; zâhir ve bâtın bütün nimetleri, bu nimetlerden yararlanmayı Allah’tan bilip hayatın bu anlayışa göre yönlendirilmesi, şekillendirilmesidir.. ve aynı zamanda lisan ve cevârihle yapılan şükrün de esasını teşkil eder ki: “ – O, gizli-açık nimetlerini bol bol size ihsan etmiştir”(Lokman, 31/20) beyânı onun keyfiyet buudlarını; “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız da saymakla bitiremezsiniz”(İbrahim, 14/34) fermân-ı sübhânîsi de kemmî sonsuzluğuna işaret etmektedir.
ŞÜKÜR DE AYRI BİR ŞÜKÜR İSTER
Musa (Aleyhisselam) Allah’a
-“Sana şükrüm, senden bana verilen ayrı bir nimettir ki, o da ayrı bir şükür ister” demişti. Allahu Teâla, Musa aleyhisselam’a şöyle vahyetti:
-İşte bunu bildiğin anda, bana şükretmiş olursun.
Diğer bir haberde : “her nimetin benden olduğunu bildiğin vakit, ben de bu bilgini şükür olarak kabul ederim” buyurmuştur.
ŞÜKÜR NASIL ÖDENİR
Hazreti Musa (aleyhisselam), bir münacatında:
– “İlahi, atamız Âdem’i kendi yed-i kudretinle yarattın, ona şu,şu…nimetleri verdin. O, bunun şükrünü nasıl ödedi?” diye sordu. Allahu Teala da:
-“Bütün bunların benden olduğunu bilmek ve hiçbir zaman bunu unutmamak suretiyle…” buyurdu.
Demek ki, nimetlerin Allah’ın olduğunu idrak etmek, manevi bir şükürdür.
NİMETİ GÖRMEK
Şeyh Sadî, ayakkabısız kalmış. Ayakkabı alacak parası da yokmuş. Can sıkıntısı ile Kufa Camii’ne gitmiş. Caminin önünde ayaksız bir dilenci görünce, ayakkabısız ayaklarına bakıp şükretmiş.
İnsanın kendisine ait hiçbir sermayesi yoktur. O da herhangi bir zerre gibi sonradan yaratılmıştır, o da sair mahluklar gibi hiçbir şey yaratamaz. Ona verilenlerin hepsi lütuf ve ihsandır.
İnsan, sahip olduğu maddî nimetler açısından kendisinin gerisindekilere bakıp şükretmeli, manevî durumu kendisinden iyi olanlara bakıp kulluğunu artırmaya azmetmelidir.
Zira şikayet için hiçbir haklı sebebi yok, şükür için sebebi çoktur.
ŞÜKRETMEK
Padişah, daha önce hiç deniz yolculuğu yapmamış bir / köle ile aynı gemide yolculuk yapıyordu. Köle korkudan titriyor, bir türlü sakinleşmiyor, vaveylası ile herkesi huzursuz ediyordu. Padişahın keyfi kaçmıştı. Bir adam öne atıldı:
-İzin verirseniz onu sakinleştireyim, dedi. Padişah:
-Ne yaparsan yap, yeter ki şu adamı sustur, dedi adama…
Adam, kölenin denize atılmasını istedi. Bağırıp çağıran köleyi suya attılar. Birkaç defa batıp çıkan köle:
-Boğuluyorum, imdat! diye bağırmaya başladı.
Köleyi yakalayıp, gemiye çıkardılar. Bir köşeye bıraktılar. Köle artık sessizce oturuyordu. Padişah, adama, niçin öyle yaptığını sordu. Adam:
-Gemideki huzur ve güvenin farkında değildi, dedi. Suya düşünce değerini anladı.