Dua Nedir? Dua hakkında ayet hadis ve kıssalar

  Araf / 55. Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.
 
  Araf / 56. Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.
 
  Araf /205. Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma.
 
  Ra’d / 14. Gerçek dua O’nadır. O’nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.
 
  Secde / 16. Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler.
 
  Mü’min / 60. Halbuki Rabbiniz: “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir.” buyurdu.
 
   İsra / 11. İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua  eder. İnsan pek acelecidir.
 
HADİS-i ŞERİF
   * Nu’man İbnu Beşîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Dua ibadetin kendisidir” buyurdular ve sonra şu âyeti okudular. (Meâlen): “Rabbiniz: ”Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir” buyurdu.” 
 
   *   İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah’a taleb edilen (dünyevî şeylerden) Allah’ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. ” 
 
   * Ubâde İbn’s-Sâmit (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yeryüzünde, mâsiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah’tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin. ”   
 
  *   Ebû’d-Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), (bir gün) sordu:    “En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade artıran, melîkinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?”    “Evet! Ey Allah’ın Resûlü!” dediler.    “Allah’ın zikridir!” buyurdu. 
 
   * Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Allahu Teâlâ hazretleri şöyle seslenir: “Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!” 
 
   * Hazreti Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya ve âhiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin.” 
 
   * Hazreti Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Bir kimse evine veya yatağına gir’ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler. Melek:    “Hayırla aç!” der. Şeytan da:    “Şerle aç!” der.    Adam, şayet (o sırada) Allah’ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet: “Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah   hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah’a hamdolsun”dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp namaz kılsa faziletler içinde namaz kılmış olur.” 
 
  * Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzad etmemden daha sevgili gelir. Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi âzad etmemden daha sevgili gelir.” 
 
  * Hazreti Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve;    “Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım” der. ”    Rivayetin Müslim’deki bir vechi şöyle: “Allahu Teâla gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semâya inerek şöyle der:    “Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek  
 
   * Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Derdi ki: “Ey Allah’ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?”    “Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.” 
 
   * Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)”    “Öyleyse, dendi, “ey Allah’ın Resûlü, nasıl dua edelim?”    “Allah’tan, dedi, dünya ve âhiret için âfıyet isteyin!”   
 
   * Sehl İbnu Sa’d (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua.” 
 
   * Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın.”    
 
   * Yine Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatıyor:    “(Allah’ın kabul ettiği) üç müstecab dua vardır, bunların icâbete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun duası, müsâfirin duası, babanın evladına duası.”   
 
    * Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür’atli olanı yoktur.” 
 
   * Hazreti Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyudular ki: “Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: “Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi.”      Müslim’in diğer bir rivâyeti şöyledir: “Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.”    Tirmizî’nin bir diğer rivâyetinde şöyledir: “Allah’a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.”  
 
   * Hazreti Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Nefslerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah’ın duaları kabul ettiyi saate rastgelir de, istediğiniz kabul ediliverir.” 
 
   * Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.” 
 
   * Ebû Hüreyre hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder.” 
 
   * İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allahu Teâla Hazretleri’nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir.” 
 
   * Ebû’d-Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü’min yoktur ki melek de: “Bir misli de sana olsun” demesin.”      Ebû Dâvud’un rivâyetinde şu ziyâde vardır: “Melekler: “Âmin, bir misli de sana olsun!” derler.”  
   * Hazreti Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur.” 
 
   * Fadâle İbnu Ubeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:    “Bu kimse acele etti” buyurdu. Sonra adamı çağırıp:    “Biriniz dua ederken, Allahu Teâlâ’ya hamd u senâ ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e salât okusun, sonra da dilediğini istesin” buyurdu.”   
 
   * Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah’a yükselmez. (Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.)”   
 
  * Hazreti İbnu. Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah’a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a salât okuyarak devam ettim. Sanra kendim. için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygaınber (aleyhissalâtu vesselâm);    “İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor” dedi.”    
 
   * Hazreti Übeyy İbnu Ka’b (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı.”    
 
   * Ebû Müsabbih el-Makrâî, Ebû Züheyr en-Nümeyrî (radıyallahu anh)’den naklen anlatıyor: “Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber çıktık., Derken bir adama rastlatdık. Sual (ve Allah’tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:    “Eğer (duayı) sonlandırırsa vâcib oldu!” buyurdu. Kendisine:    “Ne ile sonlandırırsa ey Allah’ın Resûlü!” denildi.    “Amin ile” dedi, uzaklaştı. Adama:    “Ey fülan! duanı âminle tamamla ve de gözün aydın olsun!” dedi.”   
 
   * Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:    “Sizden biri dua edince “Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!” demesin. Bilâkis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teâlâ Hazretleri’ni kimse icbâr edemez. ”    
 
   *Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (müdahele ederek):    “Nefislerinize karşı merhametli olun. Zîra sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhâtabınız gâib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zât’a, Allah’a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır” dedi.” 
 
   * Hazreti Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kimsenin: “Ya Rabbi, senden nimetin kemâlini taleb ediyorum” dediğini işitmişti. Sordu:    “Nimetin kemâli nedir?”    “Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümîd ettim” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)    “Sordum, zîra, nimetin kemâli cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır” dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti:    “Ey celâl ve ikrâb sâhibi Rabbim!” hemen şunu söyledi:    “Duana icâbet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste” Derken ,bir başkasının:    “Ya Rabbi senden sabır istiyorum!” dediğini işitmişti, ona da:   “Allah’tan bela istedin, afiyet de iste!” dedi. 
 
   * Hazreti Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.” 
 
   * Hazreti İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.” 
 
   * Hazreti Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah şu duayı çok yapardı: “Allahümme sebbit kalbî alâ dînike.(Allahım kalbimi dinin üzere sabit kıl.” Bir adam: “Ey Allah’ın Resülü! Biz sana iman ettiğimiz ve senin getirdiklerini tasdik ettiğimiz halde bizim (âkibetimiz) için korkuyor musun?” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm adama şu cevabı verdi: “Kalpler, muhakkak ki Rahman’ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, onu (dilediği şekilde) döndürür.” Ravi der ki : “A’meş iki parmağını gösterdi. “
 
   Duâ, bir ibadettir, duâ kulluğun özüdür, duâ Rabbe dönüş ve yönelişin adıdır. Kulluktan bahsedilen bir yerde, duâdan bahsetmemek mümkün değildir. Zaten, Allah’da “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var!”  buyurmuyor mu? ve “Duâ edin kabul edeyim” diyen de bizzat kendisi değil mi?
 
   Duâ, Allah (Celle celaluhu)’la kul arasında kuvvetli bir bağdır. Başka bir ifade ile, kulun düşüncesinin Rabbe takdim edilmesi şeklidir duâ. Kul erişemeyeceği ve iktidarıyla elde edemeyeceği her şeyini, mutlak iktidar sahibi olan Kadîr-i Mutlak’tan ister; işte bu isteğin adıdır duâ. O, helezonlar hâlinde kuldan Rabbe yücelen tatlı bir nağmedir ta arşa kadar…
 
   Günümüzde, sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen duâ, gerçekte hayatın ve hayat ötesinin en büyük lâzımıdır. Hayatı, duâsız düşünmek mümkün değildir. Yaşadığımız hayat, baştan sona kadar duâdan ibarettir. Duâ, Rıza-i İlâhî’nin şifresi ve cennet yurdunun da anahtarıdır.
 
   Rahmet elinin üzerimizde dolaşması, duâ sayesindedir. Duâ, aynı zamanda gazabın da paratoneridir. Evet, hakkımız-da rahmeti ve rızayı celp, gazap ve öfkeyi def edecek olan müessir bir ubudiyettir duâ. Çok defa beşer imkânının tükendiği noktada duâ şuuru -keşke tâ baştan olsa!- başlar. Haddizatında, ona başlangıç ve bitiş noktası tesbit etmek, ya yoktur veya imkansızdır. Çünkü, duâdan müstağni olacak bir ânı yoktur insanın. O hâlde kul, kendisinden tecellileriyle bir ân dur olmayacağı Rabb’ine, duâdan da bir ân dur olmaması lâzımdır. Zira, Rabbin kapısına duâ ile varılır, o kapıda duâ ile konuşurlar ve rahmeti hakkımızda sağnak sağnak celbeden de duadır.
 
   Meşahiytan Ebul Garip el-İsfehani hazretleri Tarsus’u çok severdi. Şiraz’da hastalandı, ölüm döşeğine yattı. Etrafında toplananlara:
“Ben ölürsem beni burada kafir kabristanına gömün. Ben bunu sizden Allah hakkı için istiyorum.Sizden başka hiçbir isteğim yok” dedi.
   Dostları şeyhin bu sözlerine mana verememişlerdi. Hayret ederek:
“Bu nasıl söz neden seni kafir kabristanına gömeceğiz?” Dediler. O şöyle buyurdu:
“Hak tealaya yalvarıp duruyorum. Eğer senin yanında benim bir kıymetim varsa beni Tarsus’da vefat ettir diyorum. Ama şimdi burada vefat edeceğime göre, demek ki yanında kıymeti olmayan kullarındanmışım. Ondan dolayı ben burada ölürsem kafir kabristanına defnedin” dedi.
   Fakat ölümünün vukuunu beklerken o vefat etmedi ve kısa zaman içinde az miktar iyileşti. Tarsus’a gelerek orada çok geçmeden vefat etti. Kabri şerifi Tarsus şehrindedir.
 
DUANIN KABULÜNÜN SIRRI
   Şeyh İshak hazretleri bir köye giderken, yolda salih bir derviş ile karşılaşırlar. Derviş “subhanallah! Biz zatınıza dua ettirmek için geliyorduk, burada tesadüf ettik” deyince Şeyh hazretleri:
   Sizlere ne oldu ki, dua ettirmek üzere bana geliyordunuz, der. Derviş:
-Sultanım, emirimiz bize iki köle emanet etmişti. Bir kere kaçtılar, Cürcan vilayetinde bulduk. Bu defa yine kaçtılar. Eğer bulunmazsa, hepimizi öldürecek.”
   Şeyh hazretleri hemen bineğinden iner ve iki rekat namaz kılarak dua etmeye başlar. Biraz sonra kölelerin bulunduğuna dair haberci gelir.Şeyh İshak hazretlerinin hizmetinde olan derviş:
“Efendim bunca zamandır hizmetinizde bulunuyorum. Hiç kusur etmeden daima rızanızı tahsil etmeye gayret gösterdim. Kıldığınız şu iki Rekat namaz ile yaptığınız duayı , bu fakire de öğretinde, bir hacetim zuhur ettiğinde benim de duam hemen kabul buyrulsun,” der. Hazret ise:
“Ey derviş, bu duanın kabulü şimdiki kılınan iki rekat namaz için olmayıp belki 30 seneden beri nefsimi haram lokmadan muhafaza ile kılınan namaz içindir,” buyurdular.
 
   Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyuruluyor:
– “Kıyamet günü hesap defterinde insan, yaptığı ibadet haricinde birçok iyilik bulur. Bunları bile­mez, sorar; ona şöyle denir:
– “Bunlar dünyada kabul olunmayan duaların karşılığıdır. Kader-i İlahı icabı orada yerine getiril­medi; fakat sana mükafat olarak burada veriliyor.”
 
ALLAH, KUŞU İMDADINA GÖNDERDİ
   Velîlerden Mâlik bin Dinar hacca gidiyordu. Bir kuşun yol kenarındaki kayalıklara ağzından ekmekle indiğini gördü. Merak edip kuşa dikkatle bakdığında anladı ki, kuş kayalığa iniyor, ağzındaki ekmeği bırakıp havalana­rak yeniden ekmek getiriyor.
   Burada bir şeyler oluyor galiba, diyerek kayalıklara yukarı tırmandı. Biraz ilerleyince hayrete düşüren bir manzarayla karşılaştı.
   Eli ayağı bağlı, çukura bırakılmış bir adam.. Güneş vücudunu yakmış, yüzündeki deriler pul pul olup yolun­maya başlamıştı.
— Bu ne hâl ey Allah’ın kulu, sen in misin, cin misin? Mecalsiz adam, güçlükle cevap vermeye çalıştı:
— Sorma başıma gelenleri?
— Ne oldu anlat!
— Meçhul adam başına gelenleri söyle anlattı:
— Ben hacca gidiyordum, içinde bulunduğum kafileye eşkıyalar hücum ettiler. Bütün arkadaşlarımı soyup so­ğana çevirdiler. Fakat ben güçlü kuvvetli biri idim. Beni kolayca yakalayamadılar. Sonunda burada arkamdan erişip elimi ayağımı bağladılar. Üzerimde ne var, ne yok­sa hepsini aldıktan sonra, beni bu çukura bırakıp gitti­ler. Tam bir haftadır burada güneş karşısında eli ayağı bağlı kaldım. Her geçen gün biraz daha zayıflıyor, açlık­tan, susuzluktan ölüme doğru adım adım yaklaşıyordum. Sonunda dedim ki:
— Ey Rabbim, biliyorsun ki, senin rızan için yola çık­tım, senin emrini yerine getirmek için bu çöle açıldım. İş­te görüyorsun ki, zalim eşkıya beni bağlayıp bu çukura bıraktı. Kimsenin hâlimden haberi yok, ama senin ilmin­den gizlenmek mümkün değil. Sana iltica ediyorum, beni şu açlık ve susuzluk felâketinden kurtar!..
   Ben bu duamı bitirir bitirmez bir kuşun ağzında ek­mek parçasıyla bana doğru indiğini gördüm.Kuş, ekmeği ile göğsümün üzerine kondu, gagasıyla koparıp koparıp bana verdi, karnımı doyurdu. Sonra gitti. Hangi çadırdan kaldırdı ise kaldırmış, bir kab dolusu su getirip yine göğ­sümün üzerine konarak, kabı ağzıma doğru eğdirip bana su verdi.
    Böylece beni açlık ve susuzluk felâketinden kurtardı. Yine biraz önce ekmek getirmişti ki, arkasından sen gel­din.
   Mâlik bin Dinar hayretler içinde kalmıştı. Adamın eli­ni ayağını çözdü, güçlükle kaldırıp kervana eriştirdi. An­cak bu sırada kendisine ekmek ve su getiren kuşun baş­larında bir müddet uçarak garip sesler çıkardığını gördü­ler. Büyük veli Mâlik, kuşun bu hareketini şöyle izah et­ti:
— Bu kuş seni selâmlarken diyor ki, Allah’a tam bir ihlâs ve iltica ile dua ederseniz, Allah duanızı kabul eder, görünmezlerden kapılar açar, kuşları bile yardımcı gön­derir. Yeter ki, duanızda tam bir teslimiyet içinde olun ve Allah’a gönülden yalvarın.
 
   Dua üç kabul olunur ancak karşılığı üç yerde verilir:
   1-Hemen
   2-Zamanı gelince
   3-Ahirette

PAYLAŞ