HADİS RAVİLERİ BÖLÜMÜ – KAYNAK ESERLERİ
[1] Hatîbu’l-Bağdadî (Şerefu Ashâbi’l-Hadis) s.13,15
[2] Buhârî 4096, Müslim 1679/29
[3] Tirmizî 2795, İbni Mace 232
[4] Şerefu Ashâbi’l-Hadis s.31
[5] Dârimî 1/31/324, Hatîb (el-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye) s.176, Müsned 2/88, Tabakât 2/373
[6] İbni Mace 25-26,29, Dârimî 1/28/278-279,283-284
[7] İbni Mace 28, Ahmed (Kitabu’l-İlel) 62-63, Şerefu Ashâbi’l-Hadis s.88
[8] Buhârî 6190,6601, Müslim 1683/39, Ahmed 1/67-68
[9] Tirmizî 4091
[10]Tirmizî 4089
[11] Müslim 2491/158
[12]Ashâb-ı Suffe: Mescidi Nebevî’nin bitişiğindeki bir sofada ikamet edip yalnızca ilim ve ibadetle meşgul olan, fakir, evi barkı olmayan, özellikle civar beldelerden gelen Müslümanlardan oluşan ve sayısı bazen artıp bazen azalan bir cemaatin ismidir. Allah onlardan razı olsun.
[13] Hâkim 3/508
[14] Tirmizî 4085,4086
[15] Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 2/593
[16] Buhârî 255
[17] (İndirdiğimiz açık delilleri ve Kitap’ta insanlar için beyan ettiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar müstesna. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben çokça tevbeyi kabul eden ve esirgeyenim.) (Bakara 159-160)
[18] Buhârî 271
[19] Hâkim 3/509
[20] Ahmed 2/413
[21] Ahmed bin Hanbel (Kitab’ul-İlel ve Marifeti’r-Rical) 1/42-43, Tabakât 7/1, 162, İbni Hacer (Tehzibu’t-Tehzib) 1/470
[22] Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 2/213
[23] Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 2/614
[24] Buhârî 272
[25] Buhârî 3377
[26] İbni Hazm (el-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm) 2/87, Cevâmîu’s-Sîre s.301-302
[27] Cevâmîu’s-Sîre s.257
[28] Buhârî 3837
[29] Âl-i İmrân 92
[30] Büyük İslâm Tarihi 9/12
[31] Mu’cem’ul-Kebir 12/260, Heysemî 9/347
[32] Buhârî 3519, Müslim 2479/140
[33] Müslim 2478/139
[34] Tabakât 4/169
[35] Tabakât 4/186
[36] Tabakât 4/185, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 3/332
[37] Büyük İslâm Tarihi 9/14
[38] Buhârî 570, Tabakât 4/179
[39] El-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm 2/87-88
[40] Cevâmîu’s-Sîre s.257
[41] Buhârî 1848, Müslim 2481/142-143
[42] Tirmizî 4084
[43] Müslim 2151/31
[44] Müslim 2309/51
[45] Tirmizî 4083
[46] Müslim 2482/145-146
[47] Tabakât 7/120
[48] Buhârî 4201 (Tâlikan)
[49] Cevâmîu’s-Sîre s.257
[50] İbni Mace 24
[51] Buhârî 4188
[52] Mu’cemu’l-Kebir 1/250, Heysemî 9/325
[53] Cevâmîu’s-Sîre s.257
[54] El-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm 2/87-88
[55] Buhârî 3530, Tirmizî 4075
[56] Buhârî 295, Müslim 2477/138
[57] Buhârî 4305
[58] Buhârî 5058
[59] El-İsâbe 3/324
[60] Hâkim 3/537
[61] Büyük İslâm Tarihi 7/452, Abdurrezzak, Ebu Nuaym, Beyhâkî
[62] Cevâmîu’s-Sîre s.258
[63] Buhârî 1940
[64] Müslim 2471/129
[65] Buhârî 1939, Nesâî 4613
[66] Buhârî 5706, Tirmizî 4103
[67] Buhârî 4289
[68] Buhârî 2630
[69] El-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm 2/87
[70] Cevâmîu’s-Sîre s.258
[71] Sahâbîler arasında Bedir ehli olmak, o da olmazsa Rıdvan Biatı’nda bulunmak bir üstünlük göstergesidir. Çünkü her iki tâife için de Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tan müjdeli haber gelmiştir: Bedir ehli hakkında: “…Allah’ın Bedir ehli hakkında bir bildiği var ki onlara: «Dilediğinizi yapın, ben sizi mağfiret ettim.» buyurdu.” (Buhârî 3983, Müslim 2494/161) hadisi, Rıdvan Biatı’nda bulunanlar hakkında: “(Rıdvan Biatı’nda) ağacın altında bey’at etmiş olanlar (Ashâb-ı Şecere) dan hiç kimse ateşe girmez.” (Ebu Dâvud 4653, Tirmizî 4113, Müslim 2496/163) hadisi vârid olmuştur.
[72] El-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm 2/87
[73] Cevâmîu’s-Sîre s.258
[74] Müslim 889/9
[75] Mu’cemu’l-Kebir 9/58, Keşfu’l-Estar 3/248
[76] Buhârî (Edebü’l-Müfred) 568, Hâkim 3/314
[77] Ahmed 1/114, Mu’cemu’l-Kebir 9/970
[78] Buhârî 5094
[79] Buhârî 5094, Müslim 2464/116
[80] Buhârî 5095, Müslim 2463/116
[81] Müslim 2169/16, İbni Mace 139
[82] Buhârî 3535, Müslim 2460/110
[83] Tirmizî 4054
[84] Müslim 2461/113
[85] Buhârî 5150, Müslim 800/247
[86] İbni Mace 138
[87] Tabakât 3/225, Hâkim 3/388
[88] Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 1/493
[89] El-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm 2/78
[90] Haşr 7
[91] Buhârî 4846, Müslim 2125/120
[92] İbni Mace 23, Hâkim 3/314
[93] Cevâmîu’s-Sîre s.258
[94] Buhârî 3554, Tirmizî 4057
[95] Dârimî 1/23/210. Bu hadiste anlatılan durumun günümüzde mevcut olduğuna ve bazı cemaatlerin, net bir şekilde bid’at diye adlandırılan ve şiddetli bir üslupla yasaklanan bu ibadet şekline büyük önem vererek devam ettiklerine dikkat çekiyor ve o kardeşlerimden Allah için, İbni Mes’ud’un sözlerine kulak vererek bu yaptıklarını terketmelerini, Kur’an ve sahih sünnette gelen meşru ibadet şekillerine yönelmelerinin gereğini hatırlatıyorum. Çünkü Ehli Sünnet alimlerinin ittifak ettikleri kaidelerden biri de şudur:
‘İbadetlerin kabul şartı üçtür:
1. Allah’a iman etmek ve O’nu birlemek,
2. İbadetin ihlasla (yalnızca Allah için) yapılması,
3. Sünnete uygun olması.’
Ayrıca, sahih hadislerde Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allahu Teâlâ’nın, bid’at sahiplerinden o bid’atlerini terkedene kadar tevbe etmelerine engel olacağını, her bid’atın dalâlet, her dalâletin de ateşte olduğunu ve bid’at amellerin reddolunacağını (kendilerinden kabul edilmeyeceğini) bildirmiştir. (et-Terğib ve’t-Terhib 1/110, Buhârî 2492, Müslim 867/43)
[96] Buhârî 1389
[97] Bizim de bundan hareketle Kur’an’ı anlayarak ve düzenli bir şekilde okumamız gerekir. Zaten Kur’an’dan uzak bir Müslüman düşünülebilir mi?
[98] Buhârî 1087, 5147, Ahmed 2/158, Tirmizî 3119
[99] Buhârî 267
[100] Cevâmîu’s-Sîre s.258
[101] Tabakât 4/266
[102] Ahmed 2/164