SİNEĞE BİLE SÖZÜ GEÇMEYEN SULTAN
Abdülkâdir Deştûtî, Mısır evliyâsından. İsmi Abdülkâdir, lakabı Zeynüddîn’dir. Babası Hicâzî diye tanınan Bedrüddîn Muhammed’dir. Mısır’ın Nil Nehri kenarında bulunan Cezîre bölgesinde doğdu. Doğum târihi belli değildir. Küçük yaşta ilim tahsîline başlayan Abdülkâdir Deştûtî, zamânının büyük âlimlerinin huzûrunda yetişti ve kemâle geldi. Birçok fazîletin kendisinde toplandığı, evliyâlık yolunda derecesi yüksek bir zât idi. Güzel hâlleri ve kerâmetleri çoktu.
SİNEĞE BİLE SÖZÜ GEÇMEYEN SULTAN!
Abdülkâdir Deştûtî, bir gün Sultan Kayıtbay ile birlikte otururken, elbisesine sinekler kondu. Latîfe yoluyla sultâna dedi ki: “Şu sineklere söyle de, benim üzerimden gitsinler.” Kayıtbay; “Efendim! Sinekler benim sözümden ne anlarlar. Ben onlara nasıl anlatabilirim?” dedi. Bunun üzerine Abdülkâdir Deştûtî hazretleri buyurdu ki: “Sen nasıl sultansın ki, sineklere dahi sözün geçmiyor?” Yânî, bunu söylerken nükte yolu ile; “Dünya sultanlığına güvenme. Bu her ne kadar yüksek görünüyor ise de, sineklerin bile kendisine itâat etmediği bu sultanlığa sultanlık denir mi? Buna aldanıp gururlanmamak lâzımdır.” demek istedi. Bundan sonra; “Ey sinekler, üzerimden ayrılınız.” buyurdu. Bu söz üzerine sinekler üzerinden çekilip gittiler. Bu hâdiseden çok ibret alan Sultan Kayıtbay, hakîkî sultanların bu büyükler olduğunu, onlara tâbi olmakla şereflenen bir çöpçünün, o büyükleri tanımak nasîb olmayan sultanlardan kat kat kıymetli olduğunu daha iyi anladı.
BAŞKA BAŞKA YERLERDE
Sultan Kayıtbay, Fırat Nehrine doğru bir sefer yapmak istemişti. Gelip, Abdülkadir Deştûtî’den izin istedi. O da bu seferin münâsib olduğunu bildirip, sultâna izin verdi. Sultan ordusu ile yola çıktı. Mesafe çok uzak idi. Biraz gittikten sonra, mola verirlerdi. Bu şekilde Haleb’e varıldı. Sultan Haleb’e ulaştığında, Abdülkâdir Deştûtî’nin orada bir zâviyede talebelere ders okuttuğunu öğrendi. Bu duruma hayret edip, ne kadar çabuk geldi diye hayretini bildirince, oradakiler; “Siz neler söylüyorsunuz? O zât beş aydan beri burada talebelere ders okutuyor.” dediler. Sultan bu hâlin, o büyük zâta âit bir kerâmet olduğunu anladı.