İMAM-I RABBANİ KUDDİSESİRRAHU HAZRETLERİ

İsmi:Ahmed bin Abdulehad bin Zeynel’abidin’dir.
Künyesi:Ebü’l Berekat’dır.
Doğum yeri:Hindistan’ın Serhend (Sirhind) şehri.
Doğum tarihi:1562 Hicri:971
Babası:Abdulehad Efendi Hazretleri

İmam-ı Rabbani ismiyle tanındı.Rabbani alim demek olup,kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilim ile amel bakımından eksiksiz ve kamil,olgun kamil demektir.

BİN YILIN MÜCEDDİDİ İMAM-I RABBANİ

İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin türbesi   Hicri ikinci bin yılın müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı ”Müceddid-i elf-i sani”, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle ”Sıla”, Hazreti Ömer’in soyundan geldiği için ”Faruki”, Serhend şehrinde doğduğu için ”Serhendi” denilmiştir.Btünü bu vasıflarıyla birlikte ismi,
İmam-ı Rabbani Mücedd-i elfi sani Şeyh Ahmed-i Faruki Serhendi’dir.   Babası ve dedelerinin hepsi zamanlarının büyük alimleri, salih ve faziletli kimselerdi.Babası Abdulehad Efendi, din ve fen ilimlerinde yetişmiş, tasavvufta da son mertebeye ulaşmıştı.
İmam-ı Rabbani çocukluğunda şiddetli bir hastalığa tutulmuştu.Evlerinde büyük bir üzüntü olup, vefat edeceği zannediliyordu.O zamanın meşhur vaizlerinden ve Abdul Kadir Geylani yolunun büyüklerinden Şah Kemal Kihteli Kadiri’ye götürüp duasını istediler.Şah Kemal Kadiri,İmam-ı Rabbani’yi görünce büyük bir hayranlıkla bakarak babasına;
”Hiç üzülmeyiniz.Bu çocuk çok yaşayacak, ilmiyle amil, büyük bir alim ve eşsiz bir veli olacak” demiş ve çocuğun elinden tutup, öpmüştü.

İmam-ı Rabbani Hazretleri ilk tahsiline babasından ders alarak başladı.Babasından okuyup arapçayı öğrendi.Hafızlığını küçük yaşta tamamladı.Sesi çok güzeldi.
Babasından aldığı dersleri tamamlayınca, Silyakut şehrine gidip orada, Mevlana Kemaleddin Keşmiri’den ilim öğrendi.
17 yaşındayken tahsilini tamamlayıp bütün ilimlerden icazet aldı.Babası hayatta iken talebelere ilim öğretmeye başladı.
Bu sıralarda; Risalet-üt Tehliliyye, Reddi Revafid, İsbatun Nubuvve adlı eserlerini yazdı.Edebiyata çok meraklı olup, fesahatı ve belagatı, zekasının şiddeti herkesi hayrette bırakıyordu.
Babasının vefatından bir sene sonra, hacca gitmek üzere Serhend’den yola çıktı.Bu yolculuğunda Delhi’ye varınca, orada tanıdıklarından ve Muhammed Baki Billah’ın talebelerinden olan Hasan Keşmiri ile görüştü.Mevlana Hasan Keşmiri onu hocasına götürüp tanıştırmak istedi ve;
”Bu gün Ahrariyye yolunda bu ülkede başka böyle büyük bir zat yoktur.Talipleri onun bir bakışlarıyla kavuştukları manevi derecelere günlerce çekilen çileler ve riyazetlerle kavuşmak mümkün değildir” dedi.
Babasından daha önce bu yolun üstünlüğünü duyduğu için;
”Bu Hicaz yolunda, böyle büyük alimlerden, bu büyükler yolunun zikri ve usüllerini almaktan daha iyi ne olur” diyerek Muhammed Baki Billah’ın huzuruna gitti.
Hacdan sonra uğramaya niyet etti ise de, kalbindeki sevgi ve arzu, kandisini bırakmadı.Ertesi günü huzuruna gelip, Ahrariyye feyzine kavuşmak şevkini arzusunu bildirdi ve hizmetinde kaldı.Edeple ve can kulağı ile sözlerine ve hallerine bağlandı.Böylece Kabe’ye gitmekten vazgeçip Kabe’nin sahbini istedi.
Bir kaç ay sonra Hocası Muhammed Baki Billah  O’na icazet verdi.Böylece tasavvuf ilminde ve hallerinde de yüksek dereceye kavuştuktan sonra, memleketi olan Serhend’e dönmesi emrolundu.Hocası, talebelesinden çoğunun yetiştirilmesini de ona bırakıp, onlarıda arkasından Serhend’e gönderdi.Hocası O’unun için şöyle buyurdu;
”Kelplere deva, ruhlara şifa olan bu tohumu, Semerkand ve Buhara’dan getirip Hindistan’ın bereketli topraklarına ektim.Taliplerin yetişip kemale gelmesi için uğraştım.O, her dereceyi aşıp, üstünlüklerin sonuna varınca, kendimi aradan çekip, talebeyi O’na bıraktım”..
Muhammed Baki Billah türbesine giriş  İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin şöheri her yere yayıp, her taraftan aşıkları, onun ilminden ve feyzinden faydalanmaya geliyorlardı.Zamanın vali, kumandan, alim ve hakimlerini çok tesirli mektupları ile, dine, sünneti seniyyeye yeşvik ediyordu.   Mevla, O’na öyle manevi ilimler ihsan etmişti ki;hocası Baki billah’da bu ilimlere kavuşmak için huzuruna gelir, hürmetle otururdu.Hatta bir gün geldiğinde İmam-ı Rabbani’yi kalbi ile meşgul görüp odaya girmedi.Hizmetçiye de haber verip ”rahatsız etme!” dedi ve kapıda sessizce bekledi.Bir müddet sonra İmam-ı Rabbani hazretleri kalkıp ”kapıda kim var?” deyince üstadı, ”Fakir Muhammed Baki” dedi.Bu ismi duyunca kapıya koşup edep ve tevazu le karşıladı.

Her yüz senede bir nebi gelir ve Sahibi peygamberin dinini değiştirmez, kuvvetlendirirdi.Hadisi şerifte, bu ümmete ise her yüz yıl başında İslam dinini kuvvetlendiren bir alim geleceği haber verilmiştir.Peygamber Efendimizden bin sene sonra, İslam dinini her yönüyle ihya edecek, dine sokulan bidatleri temizleyecek, zahiri ve batıni ilimlerden tam varis, alim ve arif bir zat olması lazım gelmekteydi.Hadisi şerifler bunu bildirmektedir.Bu mühim hizmeti İmam-ı Rabbani yapmıştır.Bütün islam alimleri bu zatın İmam-ı Rabbani olduğun da birleşmişlerdir.

İmam-ı Rabbani Hazretlerinin eski talebelerinden biri şöyle anlatmıştır;”Küçüklüğümde Kuran’ı Kerimi ezberleyip hafız olmuştum.Sonra Serhnd’de İlahabad’a gittim.Zamanla işe dalıp ezberimi unuttum.Bende hafızlık kalmadı ve bu hal üzere aradan bir kaç yıl geçti.Sonra memleketim Serhend’e döndüm.Bu sırada Ramazan’ı şerif ayı idi.Serhend’e geldiğimde İmam-ı Rabbani hazretleriyle görüşünce bana;”Hafız! Teravih namazını hatimle kıldır!” buyurdu.Kuran’ı Kerim’in ezberimde kalmadığını, hafılığımı kaybettiğimi söyledim fakat ”Okuyacaksın!” buyurdu.Üç defa halimi arzettimsede kabul etmediler.Çaresiz emre uydum.Teravih namazını kıldırmak üzere imam oldum.İmam-ıı Rabbani Hazretlerinin himmeti ve emirlerinin bereketi ile, unuttuğum halde ilk günde yirmi cüz okumak sureti ile teravih kıldırdım.İmam-ı Rabbani Hazretleri kıyamda dinledi.Diğer camaat uzun müddet kıyamda durmağa güç yetiremediler.İkinci gün teravihde hatmi tamamladım.Bende hafızlık kalmadığı halde böyle okuyabilmem, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin bereketi ile idi”.

Muharrem ayının on ikinci günü buyurdu ki;Bana bu dünyadan öbür dünyayay gitmeme kırk veya elli gün kaldığını bildirdiler.Mezarımı da gösterdiler.”Bu sözleri dinleyenler üzüldüler ve şaşa kaldılar.
İmam-ı Rabbani Hazretleri 1624 te Hicri 1034 senesi,Sefer ayının yirmi sekizi, güneş hesabı ile yirmi dokuzunda, sali günü kuşluk vaktinde ruhunu teslim eyledi ve dostuna kavuştu…
”Edebi gözetmek zikirden üstündür.Edebi gözetmeyen Hakk’a kavuşamaz”
”Kafirlere kıymet vermek, müslümanlığı aşağılamak demektir”
”Zahid, dünyaya gönül bağlamadığı için insanların en akıllısıdır”
”Ölmek felaket değildir.Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek felakettir”
”Aziz ömrünü bu değersiz dünya peşinde harcayanlara yazıklar ve korkular olsun”
”Sonsuz kurtuluşa kavuşmak için üç şey muhakkak lazımdır.İlim, amel, ihlas.

BİDATLER İLE MÜCADELE EDEN BÜYÜK BİR ZAT

İmam-ı Rabbanî, her bid’atin bir sünneti ortadan kaldırmasından dolayı bid’atlerle çok mücadele etmiştir. Bid’atlerin sünnetleri kaldırdığını örneklerle anlatırken şunları söylemektedir. Mesela bazı şeyhler, sarıklarının uçunu sol taraftan sarkıtırlar. Bunu da iyi ve makbul sayarlar. Oysa ki sarığın uçunun iki omuz arasından sarkıtılması sünnettir. Sarığını sol taraftan sarkıtma bid’ati işleyen kimse böylece bir sünneti ortadan kaldırmış olmaktadır.

Bunun daha ileri derecesinin ise, namaza niyyet konusunda olduğunu anlatır. Namaza niyet konusunda dil ile niyyetin tekrarlanması sünnette yoktur. Bazı alimler, kalb ile myyete yardımcı olur, düşüncesiyle bu görüşü benimsemişlerdir. Bazıları da sadece dil ile niyyeti kafi görmüşlerdir. Sadece dil ile niyyeti kafi görmek İmam-ı Rabbanî ye göre bir farzın ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak kadar tehlikeli bir bid’attir. Çünkü namaza uyanık bir kalb île niyyet farzdır. Dil ile niyeti yeterli görmek bu farzı ortadan kaldırmaktır.

DEV BİR ESER MEKTUBAT

İmam-ı Rabbani, gençlik yıllarında bir takım eserler ve risaleler kaleme almışsa da, şeyhlik yıllarında gönül sohbeti ve mektupla irşad usülünü benimseyerek, eser telifini bıraktı ve Mektup’la irşad, Hazreti Peygamber’le başlayan bir tebliğ yöntemiydi. Asr-ı saadetten sonra pek çok ilim ve gönül adamı, bunu benimsedi.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri talebelerine, halifelerine ve padişahlara yazdığı mektupları talebelerinin gayreti ile bir eser haline gelmiş, muhtelif dillere tercüme edilerek kaynak eser niteliği kazanmış, tasavvuf ve ahlakta müracaat kitabı olmuştur.Tasavvuf ve tarikat, ahlak ve maneviyat, sünnet ve akaid mektubatın temel konularındandır.Bidatlere karşı çok sert uyarılar ve sapıklara reddiyeler yine Mektubat eserinde dikkatleri çeken konuların başında gelir.

”NEREDE BURANIN İMAMI MAHMUD”
Efendi Hazretlerimiz Mektubat’ın okunmasına ve okutulmasına çok önem verirler.Her sabah, sabah namazına mutaakiben, cemaate mektubat okur ve anlatmaya çalışırlardı.Mektubatın bazı sebeplerle (bir vaazdan yorgun olarak dönmüş) okunamadığı bir gün ihvanlardan birisi ders yaparken zuhuratta görüyor ki; İmam-ı Rabbani Hazretleri büyük heybeti ile cadde tarafından İsmailağa’ya girerek ”Nerede buranın imamı Mahmud?” diye soruyor.

Büyüklerin manen takib ettiğini anlıyoruz.Efendi Hazretleri’nin İmam-ı Rabbani Hazretleri’ni ziyareti de yine manen çağırılması ile olmuştur.İmam-ı Rabbani Hazretlerinin cemaatimize ayrı bir teveccühü vardır.

PAYLAŞ