Takva ve Takvalık nedir

Yüce Allah buyuruyor:
   Kuşkusuz Allah katında en değerli olanınız, en takvâ olanınızdır. (Hucurât, 13)
Takvâlık ne demektir?
   Vikâye kökeninden gelen takvâ, korunmak, sakınmak ve korkmak demektir. Sağlık sorunları ya da başka nedenlerle değil, sadece Allah (c.c.) korkusu ile her çeşit günahlardan ve şüpheli şeylerden kaçınıp ibâdetleri bilinçli ve düzenli bir şekilde yapmaya takvâlık ve takvâ sahibi olanlara da müttekî denir.
   Doğum, ölüm, kıyâmet ve kıyâmetten sonra yeniden dirilip mahşer yerindesorgulanma gibi insanları aşan olayların, gerçekten ve sadece Allah’ın (c.c.) takdirine bağlı olduğuna inananlar, her çeşit günahlardan, hatta şüpheli şeylerden titizlikle kaçınıp ibâdetlerini düzenli bir şekilde yaparlar. İşte bunlar Allah (c.c.) katında en değerli insanlardır. Yazın kısa gecelerde insanlar uyurken sabah namazına kalkanlar, kışın karda, tipide soğuk su ile abdest alanlar, Allah’tan (c.c.) korkarak en yakınları bile olsa sazlı-cazlı düğünlere gitmeyenler, evlerde haremlik-selâmlık uygulayıp kadın-erkek bir arada oturmayanlar ve el zinasından sakınmak için yabancı kadınlarla
el sıkışmayanlar…
   İşte bunlar Allah (c.c.) katında en değerli insanlardır.
   Türbanlı diye okul kapısında tartaklananlar, devletin polisi kullanılarak derslere alınmayanlar, başı örtülü olduğu ya da namaz kıldığı için fişlenip işten atılanlar… Ancak bu tür baskılara boyun eğmeyip başlarını açmayanlar, namazlarını bırakmayanlar ve dininden tâviz vermeyenler… İşte bunlar Allah (c.c.) katında en değerli insanlardır.
Kalp takvâlığı
Yüce Allah buyuruyor:
   Gerçek böyledir. Kim Allah’ın şeâirine (kanunlarına) saygı gösterirse, kuşkusuz bu kalplerin takvâsındandır. (Hac, 32)
   Bir kimsenin kişisel çıkarları ile Allah’ın (c.c.) kanunları çatışsa bile, kişisel çıkarlarına Allah’ın (c.c.) kanunlarını tercih etse ve gönülden saygı duyup onları uygularsa, işte bu kalp takvâlığının yani inanç ve îmanının kalbinin derinliklerine yerleştiğinin açık belirtisidir.
Yüce Allah buyuruyor:
(Kalbi) takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (dinin temel ilkelerini) hatırlayıp hemen gerçeği görürler. (A’râf, 201)
   Nâs Sûresinin son âyetinde, şeytanlardan bir kısmının cinlerden (görünmeyen) ve bir kısmının da insanlardan (görülen) şeytanlar olduğu bildiriliyor.
   Gözle görülmeyenler cinnî şeytanlar elektrik akımı gibi damarlarımızda dolaşıp kalplerimize sürekli olumsuz vesveseler verirken, Gözle görülen insan şeytanları da çağın teknolojisinden yararlanıp, radyo, televizyon ve internet aracılığı ile insanlara din adına dinsizliği aşılamaya ve sapık görüşlerini yaymaya çalışıyorlar.
Ancak!
   Kalpleri takvâya erenler yani din duygusu ve Allah korkusu kalplerine yerleşenler var ya! İşte onlara ne görülmeyen cin şeytanları ne de ekranlarda görülen insan şeytanları kesinlikle bir zarar veremez ve onları dinin temel ilkelerinden koparıp saptıramaz.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Kuşkusuz Allah sizin bedenlerinize, sûretinize (fiziksel şeklinize) ve amellerinize (işlerinize) değil, kalplerinize bakar. (Müslim)
Ebû Hureyre radıyallahu anhü diyor ki:
   Peygamberimiz (s.a.v.) üç defa göğsüne işaret ederek “Takvâ buradadır”
buyurdu. (Müslim)
   Her insanın göğüs boşluğunda ve sol akciğerin oyuk kısmında çam kozalağı şeklinde adına yürek denilen bir kalbi vardır. Bedenimizin motoru olan ve potasyum atomunun kanda erimiş elektronları ile çalışan bu kalbin görevi, bedenin her tarafına kanı yani taze hayatı pompalamaktır. İnsanlarda “kalb-i hakikî” (gönül) denilen bir de mânevî kalp vardır. İşte insanın özü ve mânevî kimliği gönül denilen bu kalb-i hakikîdir. Çünkü Allah’a inanıp mü’min olan ya da inkâr edip kâfir olan gerçekte bu gönüldür. Bir kimseyi seven ya da nefret eden de bu gönüldür. Daralınca sıkılan, bunalıma giren ve kırılgan olan da bu gönüldür. Allah’ın (c.c.) zikri ile tatmin olup huzur bulan ve mutlu olan da bu gönüldür.
   İnsanın özü ve kalıtsal kimliği gönül olduğundan, atalarımız “Kırma kimsenin kalbini (gönlünü) çünkü yapacak ustası yok” demişler. Gelecekte kalp nakli yapılması marketten bir şey almak kadar kolay bile olsa gönül nakli yapılamadığından, kalbi değişenlerin onuru, benliği, sevgisi, nefreti, kini ve inancı değişmez.
Bu nedenle Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah sizin bedenlerinize, sûretinize (fiziksel şeklinize) ve amellerinize (işlerinize) değil kalplerinize (gönüllerinize) bakar” buyuruyor ve ayrıca mübârek parmağı ile üç defa göğsüne işaret ederek, “Takvâ buradadır, takvâ buradadır, takvâ buradadır” buyurarak, takvâlığın sözde, işte, görünüşte ve kıyafette değil, gönülde olduğunu vurguluyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Haramlardan sakın, insanların en fazla ibâdet edeni olursun. Allah’ın senin için taksim ettiği rızka razı ol, insanların en zengini olursun. Komşuna iyilik et, gerçek mü’min olursun. Kendin için sevdiğini diğer insanlar için de sev, gerçek müslüman olursun. Bir de fazla gülme, çünkü fazla gülmek gönlü öldürür. (Ahmed İbni Hanbel-Tirmizî-Beyhakî)
   Peygamberimiz (s.a.v.) bu hadîs-i şerîfinde, kalp takvâlığına erişebilmemiz için öncelikle her çeşit haramlardan sakınmamızı, Allah’ın (c.c.) taksim ettiği rızka razı olmamızı, komşularımızla iyi, güzel geçinmemizi ve kendimiz için sevdiğimiz şeyleri diğer insanlar için de sevmemizi tavsiye ediyor ve sonuçta,
   “Bir de fazla gülme, çünkü fazla gülmek gönlü öldürür” buyuruyor.
Takvâlığın mükâfatı
Yüce Allah buyuruyor:
Kim Allah’tan korkarsa, (daraldığı zaman) Allah ona bir çıkış yolu lütfeder. Ve ona hiç beklemediği yerden (bol) rızık verir. (Talâk, 2-3) Allah’tan (c.c.) korkup takvâca yaşayanlar, sınav gereği daraldıkları ve sebepler tükendiği anda Allah (c.c.) onlara çıkış yollarını açar ve onlara hiç beklemedikleri yerlerden bol rızıklar verir.
Yüce Allah buyuruyor:
   İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına hiç korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. (Çünkü) onlar îman edip takvâ üzere yaşayanlardır. (Yunus, 62-63)
   Her çeşit koşullarda dimdik ayakta durup îmanını koruyan ve sürekli takvâ üzere yaşayan Allah dostlarına, ölüm ânında, kabirde, mahşerde ve sıratta hiçbir korku yoktur ve onlar geçmişlerinden dolayı hüzünlenip mahzun da olmazlar.
Yüce Allah buyuruyor:
   Kuşkusuz müttekîler (takvâ üzere yaşayanlar) cennetlerde ve pınar
başlarında olacaklar. (Onlara denilecek ki:) Oraya selâmetle ve güven içinde girin. (Hicr, 45-46)
   Ölümü, âhireti unutup dünyada çılgınca günah işleyenler ve tevbesiz
âhirete gidenler, korkunç cehennemde cayır cayır yanarken ve fokur fokur
kaynayan hamîm suyunu içerken,
   Dünyada her çeşit günahlardan titizlikle kaçınıp takvâ üzere yaşayanlar, o güzelim cennetlerde pınarların başında oturup bol bol yiyip içecek ve dünya anılarını konuşup doyasıya sohbet edecekler.
Yüce Allah buyuruyor:
Rabbinizin bağışlamasına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun. (Âl-i İmrân, 133)
   Takvâlığın mükâfatı doğrudan cennettir. Çünkü Allah (c.c.) yedi kat göklerden daha geniş olan cenneti takvâ sahipleri için hazırlamış ve hayaller ötesi güzelliklerle donatmıştır.
   En küçük varlıklar olan atomun çekirdeğindeki protonları, nötronları ve
hücrenin çekirdeğindeki genleri, DNA ları boşuna yaratmayan Allah (c.c.), yedi kat göklerden yani milyarlarca galaksiden daha büyük olan cennetleri hiç boşuna yaratır mı?
   Bu nedenle Allah (c.c.), önce tevbe edip “Rabbinizin bağışlamasına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup, genişliği (yedi kat) gökler ve yer kadar olan cennete koşun” buyuruyor.
   Gelin, Allah’ın (c.c.) bu davetine Lebbeyk diye icâbet edelim ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olan o güzelim cennet koşusuna biz de katılalım. Ayrıca peygamberler, sıddıklar, şehitler, sâlihler ve müttekîler ile birlikte olmanın ruhsal ve mânevî feyzini yaşayalım!..
Ahmet Tomor Hoca – ihvanlar.net

PAYLAŞ