Deve idrarı üzerinden hadis düşmanlığı yapmak

   Hadis alimleri sanki enayiymiş gibi hadisleri anlayabilmek için yıllarca hadis ilmini tahsil ediyorlar. Mubarekler yıllarını veriyorlar bu ilme. Saçları dökülüyor, gözlerinin feri gidiyor. Bu ilme vakıf olduktan sonra hadisleri tam manasıyla anlayabiliyor, hadisler arasında bir çelişki olmadığını görebildiği gibi hikmetlerini de idrak edebiliyor.
   hadis inkarcıları ise inkar etmek için bile azıcık araştırma ihtiyacı hissetmiyorlar. Bu mantığıma uymadı o zaman uydurma, bunu insanlara açıklayamam o zaman inkar edeyim, bunu insanlar yadırgar o halde at gitsin…
   Allahu Teala Kur’an-ı kerimde “mantığınızla hareket edin” buyurmadı, “kesin itaat edin” diye emir buyurdu.
   Ama ne kadar anlatılsa boş. Onların amacı hakkı aramak olmadığı için gerçeklere kulak tıkarlar. Biz gönlü gerçekleri arayan kardeşlerimiz için küçük bir izahatta bulunalım.

DEVE İDRARI HADİSİ

   “Hazreti Enes anlatıyor: Ukl veya Ureyne kabilesi halkından sekiz kişilik bir grup Medine’ye gelip Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e biat ederek Müslüman oldular. Bir müddet sonra Medine’nin havası onlara dokundu ve hasta oldular. Şikâyetleri üzerine Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), çobanlarıyla birlikte Medine’nin dışına çıkıp, develerin sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini öğütledi. Adamlar bir müddet devlerin süt ve sidiklerinden içtiler ve sağlıklarına kavuştular. Derken, çobanları öldürüp develeri önlerine katıp götürdüler. Olaydan haberdar olan Hz.Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) birkaç adam peşlerine taktı ve nihayet onları bir yerde yakalayıp getirdiler. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara hakkettikleri ağır bir cezayı tatbik etti. Ellerini, ayaklarını kesti, gözlerine mil çekti ve güneşin altında ölüme terk etti…” (Buharî, Vudu, 66; Tıp,5- 6; Diyat, 22; Müslim, Kasame, 9-11; Ahmed b. Hanbel III/107,163; Ebu Davud, Hudud,3; Tirmizi, Taharet, 55, Nesaî, Tahrimu’d-dem, 8-9)
   Öncelikle hadis ilmine baktığımız zaman bu hadis-i şerifin “sahih” yani sağlam bir rivayet olduğunu görüyoruz. Bu sebeple bir inkarcının kalkıp da bir tarafından konuşup “uydurma” demesi bizi bağlamıyor. Çünkü ilmi bir dayanak yok.
   Hadis-i şerifte iki şey gözümüze çarpıyor:
1- Tıbbi bir mesele
2- Kısas

 1- DEVE İDRARININ İÇİLMESİ

   Hadis-i şerifin o bölümünü tekrar edelim: “Bir müddet sonra Medine’nin havası onlara dokundu ve hasta oldular. Şikâyetleri üzerine Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), çobanlarıyla birlikte Medine’nin dışına çıkıp, develerin sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini öğütledi.”
   Deve Kur’an-ı Kerimde de bizlere “bakmazsınız” diye işaret ettiği bir hayvandır. “Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır” (Ğaşiye 17)
   Dece yaratılışı itibariyle mucizevi bir hayvandır ve bir çok özelliği mevcuttur. Anca hadis-i şerifte yine ince bir nokta var.
    Sizin de dikkatini çekmiş olmalı. Mesele deve ise Medine’de deveden bol ne vardır. Ama Peygamberimiz Medine dışındaki develerin sütünü ve idrarını içmelerini tavsiye ediyor. 
   Hadis-i Şerif Cami’us-Sağîr’de “Size “berrî” olan devenin bevl ve sütünü tavsiye ederim” diye geçiyor. Münâvî bunu: “temiz, tabiî kırlarda otlayan deve” olarak açıklıyor.
   Görüldüğü üzere Peygamberimiz herhangi bir deveyi değil, özel bir deveyi işaret buyuruyorlar ve sadece sidiğinden de değil sütünden de istifade etmelerini işaret ediyorlar.
   Diğer bir mesele ise Peygamberimizin bu tavsiyeyi sadece bu kişilere özel yapmış olmasıdır. Yani bu kişilerin rahatsızlığı için özel bir tavsiyedir. Dolayısıyla her hastalık için yapılmış bir tavsiye değildir.
   Ayrıca deve idrarı ağır necaset değil, hafif necaset hükmündedir.
   Bütün bunları ve rivayette geçtiği üzere hastaların da şifayab olduklarını göz önünde bulundurduğumuz zaman bu hadisin inkar edilecek bir husustan ziyade tıb konusunda bir araştıma ve tez konusu olması gerektiği ortaya çıkıyor.
 BİR DE ALAY EDİYOR ZAVALLILAR
   Bunca hakikat ortadayken hem hadis-i şerifi inkar ediyor hem de alay ediyorlar. Peygamberimizin mubarek sözünü alay konusu ediyorlar. Bunlar arasında kendilerini ilahiyatçı olarak tanıtan porflarda var, ilimle alakası olmayan mürtedler de mevcut. Salyalı ağızlarından sarkan dillerine doladıkları bu hadis-i şerif üzerinden “hadis düşmanlığı” yapıyor ve eğleniyorlar.

 2- KISAS

   Bazı İran güdümlü münafıklar da Peygamberimizin faziletlerini inkar etmek için yazdıkları kitaplarda bu hadis-i şerifi göstererek Peygamberimizin (haşa) “cani” gösterildiğini söylüyorlar.
   Neymiş, önce şifa bulmaları için yol gösteren Peygamber sonra onların vahşice öldüren bir zat olarak gösteriliyormuş. Dolayısıyla bu hadis uydurmaymış.
   Sen bu hadis-i şerife ve peygamberimizin bu uygulamasına “uydurma” dersen Kur’an-ı Kerimi inkar etmiş olursun. Peygamberimiz Kur’an-ı Kerimin canlı örneğidir ve bu olayda da Allah’ın emrinden başkasını icra etmiş değildir.
   Önce Hadis-i şerifin o kısmını alalım:
  “Derken, çobanları öldürüp develeri önlerine katıp götürdüler. Olaydan haberdar olan Hz.Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) birkaç adam peşlerine taktı ve nihayet onları bir yerde yakalayıp getirdiler. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara hakkettikleri ağır bir cezayı tatbik etti. Ellerini, ayaklarını kesti, gözlerine mil çekti ve güneşin altında ölüme terk etti…”
   Bu olayın yaşanmasına sebep olan şey, o adamların Peygamberimizin kendilerine yaptığı aynı şeyi çobanlara yapmış olmalarıdır. Yani Peygamberimiz onlara kısas tatbik etmiştir. Bu gerçeği bilmezsen toslarsın elbette.
   Kur’an-ı Kerimde bu husus açık bir şekilde ifade edilmiştir:
   “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir.” (Bakara 178)
   “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu halde siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.
   “Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” (Maide 44, 45)
   Evet görüldüğü üzere bizim şeriatımızda da eski ümmetlerde olduğu gibi kısas vardır. Ve bu kısası Peygamberimiz tatbik etmiştir.
   Dolayısıyla hadis-i şerifte inkar edilecek, dalga geçilecek bir husus yoktur. Hadis-i şerifleri inkar edip dalga geçenlerin İslam dininde yeri yoktur. Onlar müsteşriklerin Türkiye’deki gölgeleridir, kuklalarıdır. Bilerek veya bilmeyerek.
   Yazımızı şu tespitle bitirelim:
İmam Ahmed b. Sinan el-Kattan şöyle diyor:
“Dünyada ne kadar bid’atçi varsa, mutlaka hadis ehline buğzeder. Çünkü adam bid’at ortaya koydu mu kalbinden hadisin lezzeti sökülüp, alınır.” (Nevevi, et-Tezkire)
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ