Bayezid Camii

İstanbul’un büyük câmilerinden biri. İstanbul’un yedi tepesinden biri üzerinde yapılan ve bulunduğu semte adını veren muhteşem bir câmidir. Sultan İkinci Bâyezîd Han tarafından yaptırıldı. Câminin temeli 1501 senesinde atılıp, yapımı beş sene sonra 1505’de tamamlandı. Câmi bir külliye hâlinde olup, yanına; mektep, medrese, imâret, kervansaray ve hamam yaptırılmıştır.

Türk câmi mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu câminin mimarının; Mîmâr Kemâleddîn ve Üstâd Hayreddîn olduğu hakkında İhtilaf vardır. Ayrıca mimarının Yakub Şah ve bunun talebeleri Ali ve Yûsuf olduğu rivayet edilmektedir. Bunların herbirinin câminin inşâsında çalıştığı fakat hangisinin mîmâr başı olduğu bilinmediğini söyleyenler de vardır.

Bâyezîd Câmii’nin külliyesindeki medreseye, müderris olarak ancak şelhülislâm olanlar tâyin edilirdi. İlk müderrisi şeyhülislâm Zembilli Ali Efendi’dir.

Caminin kubbesi dört filayağı ve iki sütuna oturmaktadır. Merkezî kubbenin mihrab ve medhal tarafından iki yanlarında iki yarım, diğer yanlarında dört kubbe bulunmaktadır. Yanlar, biri merkezî olmak üzere, beşer kubbelidir.

Cami iki minareli, her minare de birer şerefelidir. Güneyde bulunan, câmi ile birlikte; diğeri ise bir hayli zaman sonra yapılmıştır. Her ikisi de gerek iç ve dış görünüşleri, gerekse süslemeleri bakımından çok güzeldir.

Caminin Bâyezîd meydanına bakan yüzünde, dışarıya üç kapı ile bağlanan revaklı bir avlu vardır. Avluyu ortadaki şadırvanla kenarlardaki 20 sütuna dayalı 25 kubbe süslemektedir. Avlu ve şadırvanda Osmanlı mimarisinin bütün inceliklerini görmek mümkündür.

Câmi’nin sağ tarafına, şeyhülislâm Veliyyüddîn Efendi tarafından 1736 yılında bir kütüphâne yaptırılmıştır. Mihrâb üzerindeki kapı ile, şadırvan avlusu kapılarında Hattat Şeyh Hamdullah’ın yazdığı levhalar mevcuddur.

Mihrabın ön tarafına Yavuz Sultan Selîm Han tarafından yapılan türbede, sultan İkinci Bâyezîd Han, yanındaki küçük türbede de kızı Selçuk Sultan medfundur. Ayrıca bahçede Osmanlı devrinde yaşamış büyük zâtların ve bâzı meşhur kimselerin kabirleri vardır.

Bâyezîd Câmii, 1509, 1797, 1870, 1940, 1958 yıllarında esaslı tamirler görmüştür.

Evliya Çelebi, Seyâhatnâme’sinde Bâyezîd Câmii hakkında bilgi verirken; “Caminin yapımına başlandığı zaman mîmârbaşı; “Pâdişâhım, mihrabı ne şekilde yapalım?” diye sordu. Sultan Bâyezîd Han; “Şu anda ayağıma bas” dedi. Mimarbaşı ayağına basınca hemen Kabe’yi gördü. Bunun üzerine sultân Bâyezîd-i Velî’nin ayaklarına kapandı. Sonra mihrabı yapmaya başladı…” demektedir.

İbâdete bir Cuma günü açılan câmide, ilk namazı ikinci Bâyezîd Han kıldırmıştır. Bu hâdiseyi Evliyâ Çelebi; “Caminin yapısı tamam oldukta, bir Cuma günü, büyük bir cemâat toplanıp açıldı. Bâyezîd-i Velî buyurdular ki: “Her kim ki ömründe ikindi ve akşam namazlarının sünnetini tamam kılmışsa şu mübarek vakitte o kimse imâm olsun.” Derya misâli cemâat içinden, bir kişi çıkmayınca, Bâyezîd Han; “Elhamdülillah! Seferde ve hazerde (barış zamanında) sünnetleri terk etmedik” diyerek kendisi imâm olup namazı kıldırdı” diye anlatmaktadır.

Sultan İkinci Bâyezîd Han, İstanbul’daki câmi ve külliyesinden başka Amasya ve Edirne’de de birer câmi ve külliye yaptırmıştır. Bunların adı da Bâyezîd Câmii’dir. Amasya’daki Bâyezîd Câmii 1481-1486 yılları arasında Yeşilırmak kıyısında inşâ edilmiştir. Mîmâr Hayreddîn’in eseri olduğu tahmin edilen külliye; câmi, medrese, imâret, tabhâne ve hattat mektebinden müteşekkil idi. Sonradan bir şadırvan bir muvakkithâne ve üç türbe ilâve edildi. Klâsik öncesi Osmanlı mimarlığının mühim örneklerinden olan külliyenin medresesi bugün İl Halk Kütüphânesi olarak kullanılmaktadır.

Sultan İkinci Bâyezîd Han tarafından Edirne’de yaptırılan Bâyezîd külliyesinin inşâsı 1488 yılında tamamlanmıştır. Yine mîmâr Hayreddîn’in eseri olduğu söylenen külliye, Tunca nehri kenânndadır. Câmi, tıp medresesi, şifâhâne, imâret, hamam, mutfak, depo, mumhâne gibi yapılar geniş bir alana yayılarak büyük bir külliye meydana getirmiştir. Avrupa’da akıl hastalarının kafalarına şiş sokularak şeytanların kovulmaya çalışıldığı bir dönemde, müzikle tedavi yollarının denendiği Osmanlı hastahânelerinden biri de bu şifâhânedir. Bugün Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından kullanılmaktadır.

—————-

 1) Hadikat-ül-Cevâmi’; cild-1, sh. 13, cild-2, sh. 36, 37

 2) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh. 286

 3) Eminönü Câmileri (T.D.V. Eminönü Şûbesi, İstanbul-1987); sh. 35

PAYLAŞ