Vehhabi Selefilerin TEVHİDİ üçe bölme bid'ati

   Vehhabi=Selefi akımlarının batıl iddialarını epeyce deşiyor ve cevap veriyoruz. Bildiğiniz gibi bunlar tasavvuf ehlini şirkle suçlayıp rabıta ve tevessülün “bidat” olduğunu ve Peygamberimiz zamanında olmadığını iddia ediyorlardı. Bunlara DELİLLERLE TASAVVUF bölümümüzden cevap verdik.
   Şimdi gelelim kendi düştükleri gerçek ve büyük bir bidatin içine… Ama bunların düştüğü bidatin tutulacak bir tarafı yok ve verdikleri cevap ta ilme dayanmayan komik gerekçelerden ibaret…
TEVHİDİ ÜÇE BÖLME BİD’ATİ
   Tevhid “birlemek” ama bunlar daha baştan “birlemeyi” de üçe bölüyorlar, birliği nasıl sağlayacaklar?
   Vehhabi=Selefi akımların inanç sisteminde yol açtığı bu büyük tahrifat ne ile telafi edilecek?
Diyorlar ki, tevhid üç şekilde olur… Neymiş onlar?
-Rububiyyetin Tevhidi
-Uluhiyetin Tevhidi
-İsim ve Sıfatların Tevhidi
Şöyle diyorlar:
   1-Rububiyyetin Tevhidi: Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, yağmur yapdrımak, bitkileri yeşertmek ve kainattaki işleri çekip çevirmek, yegane Rab olan Allahu Teala’nın fiilleridir.
   2- Uluhiyet Tevhidi: Hüküm vermek, teşride bulunmak, fayda ve zarar vermek, zatı için sevilmek ve itaat edilmek, Allahu Teala’nın uluhiyetine ait bazı özelliklerdir. Bu ve benzeri şeyleri Allahu Teala’dan başkasına yapmak şirktir. (Şeyhi sevmek, korkmak, itaat etmek ve onlardan bahsetmek bu şirk türlerindendir diyorlar)
   3- İsim ve sıfat Tevhidi: Bu Allahu Teala’nın kendini Kuran’da vasfettiği, Resulüllah’ın sahih sünnetinde bize açıkladığı üzere, Allahu Teala’yı kendi isim ve sıfatlarıyla birlemekle olur.
   Halbuki “TEVHİD” mana itibari ile hepsini içine alır ve ayrılmaz, bölünmez bir bütündür.
   Ebu Hamid bin Merzuk Ehli Sünnet Müdafaası Bea’atü’l-Eş’ariyyin Ak’aidi’l-Muhalifin adlı eserinde, İbn-i Teymiyye’nin “Fetava, Minhacü’s-Sünne ve Ehlü’s-Suffe adlı kitaplarından yaptığı nakillerde “İlah ve Rab” liğin ayrı olduğu, Kafirlerin rububiyetin tevhidini kabul edip, Uluhiyetin tevhidini kabul etmediği gibi saçma iddialarına yer verip reddiyelerini ardı ardına srıalıyor.
   Mesela, Kuranda ki şu ayeti: “Andolsun ki onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı” diye sorsan ‘Allah’ diyecekler (Lokman 25) ele alan İbni Teymiyye bakın ne diyor: “Rububiyetin tevhidini müşrikler de ikrar edip kabul ediyorlardı”
BÜTÜN BU SAPIK İDDİALARA CEVAP!
   Ebu Hamid bin Merzuk, adı geçen eserinde bu iddialara madde madde cevaplar veriyor.
   1- İbni Teymiyye’nin mezhebine intisap ettiği Ahmed b. Hanbel ve talebeleri tevhidi, rububiyyet ve uluhiyet tevhidi diye ikiye ayırmamışlardır.
   2- Etbeü’t-Tabiinden herhangi birisi, talebesine: “Tevhid iki kısımdır. Bunlar Rububiyet tevhidi ile uluhiyet tevhididir. Uluhiyet tevhidini bilmeyen kişinin rububiyet tevhidine değer verilmez” dememiştir. Mezkur kimselerin hiçbirinde böyle bir rivayeti isbat edemezler.
   3- Tabiinden hiçbirisi, talebesine mutlak tevhid, rububiyyet tevhidi ve uluhiyet tevhidi diye iki kısma ayrılıyor dememiştir.
   4- Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabesinden hiçbir sahabe tevhidi, rububiyyet ve uluhiyet tevhidi olarak ikiye ayırmamıştır. (İbni Teymiyye ve yandaşlarının bu konuda dayanacağı hiçbir delil yoktur)
   5- Peygamber Efendimizin sözlerinin ve yaşantısını toplandığı ister sahih, ister Müsned ister mu’cem olsun hiçbir hadis kitabında tevhidin rububiyet ve uluhiyet olarak ikiye ayrıldığını gösteren bir delil yoktur.
   6- İlah, Rab manasına Rab da ilah manasındadır. Mana itibariyle ikisi birbirlerinden ayrılmazlar. Her biri diğerinin yerine kullanılır. Bu şekilde kullanılmaları Kur’an-ı Kerimde pek çoktur.
   “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz” (Bakara ayet 21)
   Halbuki İbni Teymiyye’nin batıl inancına göre, insanlar, rububiyyet tevhidini bilip uluhiyet tevhidini bilmedikleri için Allahu Teala’nın “ilahınıza kulluk ediniz” buyurması gerekirdi.
   Yine Mesela İbrahim Aleyhisselam ve Nemrud’un çekişmesi Kur’an-ı Kerimde şöyle anlatılıyor:
   “Allah, kendisine hükümranlık verdiği için İbrahim ile Rabbi hakkında tartışan kimseyi (nemrud’u) görmedin mi?” (Bakara 258) buyurmuştur.
   İbni Teymiyye’nin batıl inancına göre Nemrud, rububiyyetin tevhidini bilip, uluhiyetin tevhidini bilmediği için Allahu Teala bu ayette: “İbrahim ile ilahı hakkında tartışanı..” buyurması gerekirdi..
Bu konuda bir çok örnek veriliyor…
   Evet, müşrikler ve bir takım kafirler Allah’ın varlığını inkar etmezler. Ancak, bu durumda olan müşrikler ve kafirler için “Rububiyyetin tevhidini” biliyorlar ifadesi kullanılmaz. Buna tevhid de denmez.
   İbni Teymiyye maalesef kafirler hakkında inen ayetleri de böylelikle Müslümanlar için kullanmış ve büyük bir uçuruma yuvalanmıştır…
İBNİ TEYMİYYE VE VEHHABİLER
   İbni Teymiyye taraftarları ve Vehhabilerin; “Tevhid, rububiyyet tevhidi ve uluhiyet tevhidi şeklinde iki kısma ayrılır” diyerek yaptıkları bu taksim İbni Teymiyye’den önce hiçbir kimse tarafından ortaya atılmamıştır. (Neden sapıkların atası dediğimiz daha iyi anlaşılıyor herhalde)
   Resulüllah Efendimiz dahi, İslam’a dahil olan hiçbir kimseye “İslamiyet’te iki tevhid var; sen uluhiyet tevhidine itikad etmedikçe Müslüman olamazsın” diye buyurmadı, buna tek bir kelime ile de işret buyurmadı.
   İbni Teymiyye ve taraftarlarının, her şeyde onlara uydularını ve onlarla iftihar ettiklerini söyledikleri selef alimlerinden olan hiçbir kimseden de böyle bir taksim duyulmadı.
   İbadete, ilahlaştırılmaya ancak gerçek olan Rab müstehaktır. Bir şeye ibadet edilmesi, o şeyin menfaat ve zarar verecek bir Rab olduğuna inanılmasına terettüp eder.
   Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Göklerde, yerde ve ikisinin arasındaki şeylerin Rabbi O’dur. O’na kulluk et ve ibadetinde güçlüğe katlan!” (Meryem 85)
   İşte Cenab-ı Hak Teala, bu ayet-i celilenin melinde ibadeti, rububiyyet vasfına bağlamıştır. Çünkü biz, Allahu Teala’yı menfaat ile zarar, kudreti altında bir Rab olarak itikad etmediğimiz zaman kendisine ibadet etmemizin hiçbir manası yoktur.
VAY BİD’ATÇİLER VAAAY!
   Görüldüğü üzere İbn-i Teymiyye taraftarları, Vehhabiler ve İslam aleminde tevhid iddiası adı altında tevhidi bölen bu adamların nasıl bir bid’at içine düştükleri ortadadır.
   Bazıları da: Evet, Resulüllah Efendimizden ve Selef’ten kimse tevhidi üçe ayırmamıştır ama MANEN vardı diyorlar…
   O halde her şeye bu çerçeveden bakın ve bakalım!
   Bid’atin hasenesi veya seyyiesi olmaz diyenler buna da “bidat” demeleri gerekmiyor mu?
   Bir şeyin manen var olması delil oluyorsa neden bir çok şeye bidat diyerek karşı çıkıyorsunuz?
   Biz de yaptığımız şeylere “manen” vardı lafzen yoktu dersek siz kabul edecek misiniz?
   Kendi yaptığını bid’at görmeyip başkalarının yaptığını bid’at görüp hatta tekfir etmeleri nasıl bir çelişkidir?
SONUÇ
   Değerli kardeşlerimiz, işte özellikle Türkiye’de faaliyet gösteren Selefi örtüsündeki vehhabi akımlarının düştüğü çelişki ve fitnelerden bir tanesi de budur. “birlemek” olan tevhidi kendileri üçe bölmüşler. Tevhidci değil tefrikci olmuşlardır. Amaçları “Tevhid” de değildir. Dert, Müslümanları tekfir etmek, zihinleri karıştırmak, bölmek ve parçalamaktır. Bu bid’atçilerden olabildiğiniz kadar uzak kalmanızı tavsiye ediyoruz.
Biz burada kısa kısa naklettik. Dilerseniz çok geniş malumat için Seyyid Ali Hoşafçı Hocaefendi’nin “Selefilik adı altındaki görüşlere Selefice cevaplar” adlı eserine müracaat edebilirsiniz. Çok faydalı bir eser olduğunu buranda sizlere aktarmış olalım. Eseri Yasin Yayınevinden temin edebilirsiniz.
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ