SÜLEYMAN ATEŞ’İN ORUÇ FETVALARI (HEZEYANLARI)

   Süleyman Ateş hayatının son safhasında bile inkar ve saptırma politikasına devam ediyor. Hani peygamber Efendimiz’in bir hadis-i şerifi vardır: “Benim Firavun’um, Musa’nın firavunundan daha şiddetlidir” Neden? Gerçek Firavun’u su yutunca: “Ben de iman ettim” dedi. Ebu Cehil öldürüleceği sırada ise: “Biraz aşağıdan kes Muhammed gerdan görsün” dedi. Kılıcın parıltısını gördüğü zaman bile küfrüne davam etti.

   Bizim inkarcı ilahiyatçılar da gelmiş geçmiş onca ehli sünnet alimine ve beyanlarına rağmen cahil buldukları insanları doğru yoldan alıkoymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Son nefeste bile olsa söyleyecekleri şey aynısı olacaktır herhalde…

   Süleyman bey, Milliyet Gazetesi (kendisine yakışan bir gazete) de ateş ile oynamaya devam ediyor. İşte kendisine gelen bir soru ve cevabı:

   “İyi günler. Orucun kasten bozulmasının cezası 60+1 gün müdür? Ben Kuran-ı Kerim’de böyle bir kural görmedim ama İslam’da böyledir deniyor. Bunun kaynağı nedir? Mustafa Can BİLGİN
   Cevap: Kasten tutulmayan oruçların ne kazası, ne de kefareti yoktur. 61 gün kefaret meselesi, başlanıp da mazeretsiz olarak bozulan oruçlar hakkındadır. Fakat gerçekte onun da cezası, yine bir gün oruç tutmaktır. Bu husus, bir rivayetin yanlış değerlendirilmesinden doğmuştur. İşin doğrusu ne Kur’ân’da, ne de sağlam hadislerde 60 gün kefaret, bir gün de kaza olmak üzere 61 gün oruç tutma olayı yoktur ve Peygamber kimseye böyle bir emir vermemiş, kimseyi bununla yükümlü kılmamıştır.”

   Demek istiyor ki âlimler bunu kendi kafasından uydurmuştur. Eğer Allah böyle bir emir buyurmadıysa, Resulüllah da işaret etmediyse, fıkıh âlimleri kendi kafasından uydurmuş oluyor. İmam-ı Azam gibi müctehidlere de iftira etmiş oluyor.

   Ateş, “ne Kur’ân’da geçiyor” diyor. Sonra da hadis-i şeriflere geliyor ve “ne de sağlam hadislerde 60 gün kefaret, bir gün de kaza olmak üzere 61 gün oruç tutma olayı yoktur ve Peygamber kimseye böyle bir emir vermemiş, kimseyi bununla yükümlü kılmamıştır” diyor. Bre cahil…

   Süleyman Ateş herhalde sağlam hadis derken, kendi kitaplarını kastediyor. Çünkü ona göre Şeriatın delilleri üçtür: Kitap, Sünnet, Süleyman Ateş… Çoğu kere hadis te varsa bile eğer Süleyman Ateş kabul ederse vardır, etmezse yok hükmündedir. Süleyman Ateşin şeriatı buna hükmeder…

   Kur’ân-ı Kerim’de “Amellerinizi iptal etmeyiniz” (Muhammed, 47/33) emri verilmiştir. Kesin bir farz olan orucu; meşru bir sebep yokken (kasden) bozmak bir suçtur.. Bu suçun ceasını ise peygamber Efendimiz belirlemiştir. Sahih hadis kitaplarında geçmiyor diyen Süleyman Ateş’e şu hadis-i şerif yeterli olacaktır:
   Hazret-i Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis-i şerif şöyledir:
Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek, (Helak oldum ya Resulallah) dedi. Peygamber efendimiz, ne olduğunu sordu. O da Ramazan orucunu kasten bozduğunu söyledi. Peygamber efendimiz, bir köle azat etmesini bildirdi. Kölesi olmadığını bildirince, aralıksız iki ay oruç tutmasını emretti. Bunu da yapamayacağını bildirince, fakir doyurmasını bildirdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai)

   İslam âlimleri de, geceden niyetli orucunu bir mazeretsiz kasten bozan kimsenin kefaret olarak, varsa bir köle azat etmesini, yoksa peş peşe 60 gün oruç tutmasını, oruç da tutamazsa, 60 fakiri doyurmasını bildirmişlerdir. (Redd-ül Muhtar)

   60 gün orucu kasten bozmasının keffareti, 1 gün ise o günün kazasıdır…

   Nafile oruçta ise iş değişir. Nafile orucu bozmak güne gün kaza gerekir: “Farz oruçların dışındakilerde (Nafile oruçlarda) keffaret yoktur. Çünkü Ramazan ayında tutulan farz orucu bozmak bir suç teşkil eder ve nafile oruçlarla aynı şekilde mütâlâa edilemez” (Merginâni, a.g.e, I, 125)

 

   Halkımız İslami ilimlerden habersiz olduğu için böylelerine pabuç kaptırabiliyor. Milletimizin içi sinema ve dizilerle boşaltıldı, böyle cahillerin fetvaları ile dolduruluyor. Maalesef inanan az da olsa bir kitle var. Çünkü işlerine geliyor…

“BIRAKIN EHLİ KİTABI CEHENNEME SOKMAYI”
   Ateş, yazının devamında diyalogcuların bile açık açık söyleyemedikleri “yahudi ve Hıristiyanları cennete” sokmaya açık açık fetva veriyor. Bu konuyu daha önce çok defalar yazmıştık. Ancak çok geniş kapsamlı bir reddiyeyi daha sonra sitemizden yayınlayacağız.

   Yahudi ve Hıristiyanların cennete girebileceğini kendi şeriatına göre hükmeden Ateş şöyle diyor: “Kur’ân kendi dinlerinde oldukları halde Peygamber’in peygamberliğini de kabul eden kitap ehlini övmektedir. İşte bunlardan biri de Habeş Kralı Eshame (Necaşî)dir”

   Yahudi ve Hıristiyanların cennete giremeyeceği ve bunu iddia edenlerin nasıl bir sapıklık içinde olduklarını daha sonra geniş kapsamlı bir yazı ile yayınlayacağız. Ancak Necaşi hususuna değinmek gerekir.

   Ateş diyor ki: “Peygamberin peygamberliğini kabul eden Ehli Kitap”

   Bir insan peygamberimizi kabul ediyorsa Zaten Müslüman olur. Eğer kabul ettiği halde Müslüman değilim, hıristiyanım diyor ise o zaman kabul etmemiş olur. Çünkü “hak peygamberdir” demek onun getirdiklerinin de hak olduğunu kabul etmektir. Yani Kur’anın hak olduğuna inanmaktır. Kur’an-ı Kerimde ise “Allah katında tek din İslam’dır” buyrularak İslam’dan başka dinlerin geçersiz olduğu vurgulanmıştır.

   O halde Peygamberimizi kabul eden ehli kitap, müslüman olup kendi batıl inancından sıyrılmadıkça İslam dairesine giremez. Bu nedenle Allah katında dini reddedilmiş olur.

   Yani anlayabiliyor musunuz, Ehli kitap olsa da tamamen İslama girmeden peygamberimizi kabul etmesi fayda etmiyor.

NECAŞİ MÜSLÜMAN OLMUŞTU…
   Kaldı ki necaşi Müslüman olmuş ve öylece övgüye mazhar olmuştu. Şöyle ki:
Hicretin 7. senesi, Muharrem ayı idi. Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr bin Ümeyye’yi, eline şu mektubu vererek, Habeş Necaşîsi Ashame’ye gönderdi.
“Bismillahirrahmanirrahim! Allah Resûlü Muhammed’den, Habeş Meliki Necâşiye!
“Ey Melik! Müslüman olmanı dilerim. Ben senin namına, Lâ ilâhe illâ Hû, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin olan Allah’a hamd ü senâ ederim.
“Ve şehâdet ederim ki, Meryem’in oğlu İsâ, Allah’ın kulu ve Kelime’sidir. Allah, O Kelime’yi (ki, İsâ’ya vücud veren “Kün” hitabıdır) ve o ruhu ve çok temiz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem’e nefhetti. Bu surette Meryem, İsâ’ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsâ’yı yarattı.
“Nasıl ki, Âdem’i de Allah, kudret eliyle ve bir mu’cize olarak yaratmıştır.
“Ey Melik!
“Seni; eşi, ortağı olmayan bir tek Allah’a imâna ve Ona ibâdete, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya dâvet ediyorum. Çünkü, ben Allah`ın bunları tebliğe memur elçisiyim.
“Seni ve halkını Aziz ve Celil olan Allah’a imana dâvet ediyorum.
“Şimdi ben size İslâm hakikatlarını tebliğ ettim ve nasihatta bulundum. Siz de nasihatımı kabul ediniz!
“Selâm hidâyete tâbî olanlara olsun.”1
Medine’den Habeşistan’a gitmek üzere yola çıkan elçi Amr, ayrıca şu vazifeleri de yerine geçirecekti:
a) Daha evvel oraya hicret etmiş bulunan Müslümanları Medine`ye göndermesini Necaşîden istemek,
b) Müslüman muhacirler arasında bulunan Hz. Ümmü Habibe`nin Peygamberimize nikâhlanmasını Necaşîden talep etmek.
   Habeşistan’a varan elçi Amr (Radıyallahu Anh), Necaşîye Peygamber Efendimizin mübârek mektubunu takdim etti.   Necaşî, Peygamberimizin mektubunu hürmetle eline aldı, gözlerine sürdü ve öpüp başına koydu. Sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, tahtından indi ve mütevazi bir edâ ile yere oturdu. Sonra şehâdet getirerek Müslümanlığını açıkladı. “Eğer, yanına gidebilmem mümkün olsaydı, muhakkak giderdim,”2 dedi. Sonra da, “O, Ehli Kitap olan Yahudi ve Nasranîlerin, geleceğini bekleyip durdukları Ümmî Peygamberdir. Musâ Peygamber ‘Merkebe biner’ diyerek İsâ Peygamberin geleceğini müjdelediği gibi, İsâ Peygamber de ‘Deveye biner’ diyerek Muhammed Peygamberin geleceğini öylece müjde vermiştir.3  Necaşî Ashame, daha sonra fil kemiğinden yapılmış bir kutu getirip, Efendimizin mektubunu içine koydu ve, “Bu mektuplar, kendilerinde bulundukça Habeşlilerde hayır ve bereket eksilmeyecektir”5 dedi.

SÜLEYMAN ATEŞ VE ZİHNEYİ
   Bu adamlar bir dünem Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış. Tehlikenin boyutunu anlayın kardeşlerimiz.. Süleyman Ateş ve zihniyetini, güzel dinimiz İslam’da nasıl reformlar yapmaya çalıştıklarını deşifre eden şu yazımızı okuyarak daha iyi anlayabilirsiniz… BURADAN OKUYUN

1. Taberî, 3:89; Zâdü`l-Meâd, 3:71; İnsanü`l-Uyûn, 3:293.
2. Tabakât, 1:258.
3. Mektûbat, s. 159.
5. Tabakât, 1:258; İnsanü`l-Uyûn, 3:293.

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ