İstişare Ne demek? İstişare hakkında ayet hadis ve kıssalar

AYET-İ KERİMELER
   Şura / 38. Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
 
   Al-i İmran / 159. O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.
 
   Bakara / 233 …Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur…
 
   Neml / 32. (Sonra Melike) dedi ki: Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan (size danışmadan) hiçbir işi kestirip atmam.
 
HADİS-İ ŞERİF
  * Hazreti Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kendisine Ebu Süfyan’ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hazreti Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa’d İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah’ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve “Ey Allah’ın Resulü, biz (ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı’l-Gımâd’a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!” dedi.    Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm  halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr’e kadar gelip indiler.    
    Orada, Kureyş’in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac’a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle:    
   “Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!” dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: “Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan’dır!” dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine:    
   “Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!” dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılıyordu. Bu hali görünce namazı bıraktı ve: “Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz” dedi.    
   Ravi der ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm elini koyarak “burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer” diye teker teker gösterdi.” Ravi der ki: “Allah’a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam’ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler.”
 
   * İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:”Kızları hakkında kadınlarla istişare edin!”
 
   * Sâlim, babası Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhümâ’dan anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, namazları (duyurup toplanmayı sağlama) vasıtası üzerine halkla istişare etti. Boru öttürmeyi teklif ettiler. Yahudiler(in usulü olması) sebebiyle bunu hoş karşılamadı. Bunun üzerine halk çan çalınabileceğini hatırlattı. Aleyhissalâtu vesselâm, hıristiyanlara benzeme) endişesiyle bunu da hoş karşılamadı.
   Aynı gece, Ensardan Abdullah İbnu Zeyd denen bir zata ve Ömer İbnu’I-Hattâb’a rüyalarında ezan öğretildi. Ensari, geceleyin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’in kapısını çaldı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm onu (öğrenip okumasını) Bilal’e emretti. Bilal da ezan olarak okudu.”     
   Zührî diyor ki: “Bilal radıyallahu anh hazretleri sabah ezanına şu ibareyi ilave etti: “Essalâtu hayrun mine’n-nevm (=namaz uykudan hayırlıdır).” Resülullah bu ilaveyi teyid etti.”     
   Hazreti Ömer radıyallahu anh: “Ey Allah’ın Resulü, Abdullah İbnu Zeyd’in gördüğünü rüyamda ben de görmüştüm (ancak o, size duyurmakta benden önce davrandı)” dedi.” 
 
   * Ebu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kendisiyle istişare edilen kişi güvenilen bir kimse (olmalı)dır.”
 
   Hata yapmama veya onu asgariye indirmenin en önemli vesilelerinden biri de , istişâre ve başkalarının düşüncesine değer atfetmektir. “Ben bana yeterim; insanlar çevremde toplanabilirler” şeklindeki düşünceler, hem kendimize, hem de çevremize zarar veren düşüncelerdir. Ayrıca, bizim yıllarca en güzel sözlerle anlatmağa çalışdığımız şeyleri, bakarsınız ehil olan bir arkadaşımız bir sözle anlatıverir.
   Bundan başka, irşad erleri kimseden bir şey beklememeli; hizmette önde, ücrette sonda olmalı, ev-bark düşünmeden “bana bir kefen yeter” demeli; son derece kanaatkâr, son derece cömert olmalı ve hele kat’iyyen makam, mansıb peşinde koşmamalıdırlar.
 
   Meşveret,verilecek kararların, isabetli olarak verilebilmesinin ilk şartıdır. İyiden iyiye düşünülmeden, başkalarının fikir ve tenkitlerine arzedilmeden, bir mes’ele hakkında verilen kararlar, çok defa hüsrân ve hezimetle neticelenir. Düşüncelerinde kapalı, başkalarının fikrine hürmet etmeyen “kendi kendine” biri, üstün bir fıtrat, hatta dâhî bile olsa, her düşüncesini meşverete arzeden bir diğer insana göre, daha çok yanıldığı görülür.
   En akıllı insan, meşverete en çok saygılı ve başkalarının fikirlerinden en çok istifade eden insandır. Yapacağı işlerde, kendi düşünceleriyle iktifa eden ve hatta onları başkalarına da kabul ettirmeye zorlayan ham ruhlar, etraflarından hep nefret ve istiskâl görürler.
   Güzel neticelerin elde edilmesinin ilk şartı meşveret olduğu gibi, kötü akibet ve hezimetlerden korunmanın ehemmiyetli bir vesilesi de, dostların yüksek fikirlerinden istifâdeyi ihmâl etmemektir.
 
HÜDHÜD’ÜN FİKRİ
   Süleyman Aleyhisselâm’a hem dünya, henı de âhiret saltanatı verilmişti.
   Dünyadaki saltanatı, çok zengin oluşu, insanlardan başka cinlere de hükmedişi, hattâ hayvanlara bile hâkim oluşuydu. Onun yanında kurtlar, kuşlar itaatli birer hizmetçi gibiydiler. Ne emrederse hemen yerine getirirler, ne isterse derhal yaparlardı.
   Bir gün bir melek elinde bir bardak su ile geldi ve şöyle dedi:
— Ey insanların ve diğer canlıların sultanı, şu elimdeki suyun adına (âb-ı hayat) denir. Bunu içersen çok uzun ömürlü olacaksın, asırlarca yaşama imkânına kavuşacaksın. Nice kavimler ölecek, yerlerine yenileri gelecek, ama sen hepsinin zamanında da ömür sürecek saltanatta olacaksın. Yeter ki bu su’dan iç!
   Süleyman Peygamber düşünmeye başladı:
— Ben bu söylediklerini, kuşları toplayıp bir istişare edeyim de sonra kararımı bildireyim, dedi.
   Bir gün bütün kuşların hazır bulunduğu bir sahrada durumu anlattı:
— Bana, dedi, bir melek âb-ı hayatı getirdi. İçersem çok uzun zaman yaşayacak, asırlarca saltanat sûrecekmişim, ne dersiniz, âb-ı hayattan içeyim mi?
   Hepsi de sevinçle cevap verdiler:
— İçiniz efendim, içiniz de, asırlarca muammer olunuz.
   Ancak o sırada Hüdhüd kuşu yoktu. Müzakere bittikten sonra, uçarak gelip dağılmak üzere olan kuşların arasına karıştı. Onun yeni gelişini gören Süleyman Aleyhisselâm:
— Bakın, dedi, bir kardeşiniz istişarede yokmuş. Bir de Hüdhüd’ün fikrini soralım, belki ufkumuzu genişletecek görüş ileri sürebilir.
   Durumu ona da anlattı. Hüdhüd yavaş yavaş konuşurdu. Fakat bu sefer heyecanla ve aceleyle konuşmaya başladı:
— İçmeyiniz efendim, âb-ı hayattan içmeyiniz!
— Neden içmeyeyim, sebebini de söyler misiniz?
— Neden olacak Efendimiz, siz bu sudan içinde asırlarca yaşayacaksınız, ama sizin emsal ve akranlarınız ölmüş, bu âlemden göçmüş olacak. Emsal ve akranlarınızın hepsinin de ölümlerinin acısını tadacak, aranızdan ayrılışının ıstırabını duyacaksınız. Sonra yeniden dost ve emsaller edineceksiniz. Onlar da bir müddet sonra ölümü tadacak, aranızdan ayrılacak. Siz, onların da ölümlerinden acı duyacak, üzüntü hissedeceksiniz. Bu nasıl bir hayat ki, daima emsal ve akranlarınız durmadan ölüp gidecek ve siz de durmadan onların ölümlerinin acısını tadacak, hasretini hissedeceksiniz?
   Düşünmeye başlayan Süleyman Aleyhisselâm dağılmak üzere olan kuşlara sordu:
— Ne dersiniz, kardeşiniz Hüdhüd’ün söylediklerine? Hep birlikte cevap verdiler:
— İştirak ediyoruz, kardeşimiz Hüdhüd bizden isabetli görüş ileri sürdü. Kararımızı onun işaret ettiği şekilde düzeltmemiz gerekir.
   Süleyman Aleyhisselâm âb-ı hayat getiren meleğe seslenip kararını bildirdi:
— Âb-ı hayatı içmekten vazgeçtim, herkes gibi zamanı gelince ölmeyi daha hayırlı olarak görüyorum. Az yaşa çok yasa, akıbet ölüm gelecek basa.. Al götür âb-ı hayatını. Herkes gibi sınırlı ömür yeter bana.
   Kuşlar uçup dağıldılar. Süleyman Aleyhisselâm da oradan ayrılıp köşküne gelirken yolda bir gence rastladı. Gencin derdi büyüktü. Diyordu ki:
— Ey Allah’ın Resulü, dedem çok yaşlandı, ekmeğini yiyemiyor, suyunu içemiyor, hacetini de kendi başına defedemiyor. Aile halkımız ona hizmette kusur etmemek için çırpınıyorsa da, tahammülleri bitti, takatleri tükendi. Ne olur, bir dua et de, derdimize bir çare bulunsun…
   Süleyman Aleyhisselâm ellerini açıp şöyle dua etti:
— Yâ Rab, erzel ömürden sana sığınırım. Bana ve başka bir kuluna erzel ömür verme, ele düşecek hale gelince emanetini kolaylıkla kabz eyle. Bu, yaşamaktan daha güzeldir.
   Bu sırada koşa koşa biri gelip gencin kulağına fısıldadı:
— Yaşlı deden hakkın rahmetine kavuştu. Evden seni istiyorlar.
 
   İstişare etmek ve meşverette bulunmak Kur’ân’ın emridir ve bu itibarla bir ibadettir. Kur’ân hakikatlerini tatbik etmeyi esas alan kimselerin elbette ki, Kur’ân’ın bu emrine itaat etmeleri ve mes’elelerini istişare ile halletme yoluna gitmeleri gerekir.

PAYLAŞ