CABİR BİN ABDULLAH (RADIYALLAHU ANH) (1540)

  Ashab-ı Kirâm arasında bu isimle üç zât vardır. Burada adı geçen Cabir’in babası Abdullah bin Amr bin Haram (Radıyallahu Anh) dır ki, Uhud’da şehit düşen yetmiş kişiden biridir. Cabir (Radıyallahu Anhuma) Ensar’dan olup ikinci Akabe biatında çocuk olduğu halde babasıyla birlikte, hazır bulunan 70 civarındaki Ensar grubu arasındaydı. Künyesi Ebu Abdullah olup annesi de binti Akabe’dir. Bedir ve Uhud’a katılmamış ancak daha sonraki savaşlardan 19’una katılmış ve Rıdvan Biatı’nda da bulunmuştur. Babasının vefatı üzerine geride kalan 6 kız kardeşine bakma yükümlülüğü üzerine kalmış ve kardeşlerini çekip çevirecek ve onları terbiye edecek dul bir kadınla evlenmiştir.[63]

   Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Cabir’in babası Abdullah bin Amr’ı severdi. Uhud’da şehit olması sebebiyle arkasından ağlayan Cabir’i ve halasını teskin etmiş ve şehidin kaldırılana kadar melekler tarafından kanatlarıyla gölgelendirildiğini haber vermiştir.[64] Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şehidin vefakar oğlu Cabir (Radıyallahu Anhuma) i de sever, onu kollar ve yardım ederdi: Bir gazâ dönüşünde ordunun gerisinde kalan Cabir’in devesinin yorgunluk sebebiyle yavaşladığını öğrenince kendi devesinden inerek çengelli değneği ile devesini çekmiş ve: “Haydi, şimdi bin!” demişti. Az önce devesine yol yürütmek için çırpınan Cabir (Radıyallahu Anhuma) kendi ifadesiyle, bu sefer devesini Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ın devesini geçmekten men etmeye başlamıştı.

    Yol boyunca çeşitli meselelerden konuştular, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona nasihatlarda bulundu ve ondan devesini kendisine satmasını istedi. Cabir (Radıyallahu Anhuma) in ücretsiz olarak vermek istemesini kabul etmeyerek ısrar etti ve deveyi satın aldı. Medine’ye vardıklarında Cabir (Radıyallahu Anhuma) deveyi Rasûlullah’a götürdü. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hem deveyi hem de vaat ettiği ücreti ona verdi ve ilaveten ganimetten de pay verdi.[65] Cabir bin Abdullah (Radıyallahu Anhuma) Veda Haccı esnasında hastalanmıştı. Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem), onu hiçbir bineğe binmeden yürüyerek ziyarete gelirdi.[66] Gene bir seferinde Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) ile ziyarete geldiklerinde Cabir (Radıyallahu Anhuma) i bayılmış olarak buldular. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alıp abdest suyundan üzerine dökünce ayıldı. Karşısında Nebi’yi gören Cabir (Radıyallahu Anhuma): “Ya Rasûlallah! Malımda nasıl tasarruf etmemi emredersin?” diyerek vasiyeti sordu. Bunun üzerine miras paylarının bildirildiği Nisâ sûresi 11. ayet indirildi.[67]

   Şehit olan babası geriye 6 adet kız çocuğu ve bir miktar borç bırakmıştı. Hurma mahsûlünün kesim ve toplama zamanı geldiğinde Cabir (Radıyallahu Anhuma) Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ın yanına giderek kendisi ile alacaklılar arasında aracı olmasını talep etti. Çünkü  biliyordu ki bahçedeki bu mahsûl borçları kapatmaya yetmezdi ve alacaklılar da borcu sebebiyle onun üzerine üşüşmüşlerdi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona gidip her cins hurmayı ayrı ayrı toplayıp yığmasını emretti. Bu işleri yaptığında Cabir (Radıyallahu Anhuma) ona haber verdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hurma harmanlarının yanına geldi ve burada alacaklıların Cabir’e yaptığı ısrarı görünce en büyük harmanın etrafında üç kere dolaştı ve yanına oturdu. Sonra alacaklılar çağrılarak alacaklarına mukabil onlara ölçüp ölçüp hurma verdi. “Borç ödensin de kız kardeşlerime tek bir hurma kalmamasına razıyım.” diye düşünen Cabir (Radıyallahu Anhuma) diyor ki: “Nihayet Allah babamın borçlarını tamamen ödedi. Allah’a yemin ederim ki hurma yığınlarının hepsi olduğu gibi duruyordu. Ben şaşkınlıktan Rasûlullah’ın yanına oturduğu yığına bakıp duruyordum. Sanki ondan bir tek hurma eksilmemiş gibiydi.”[68]

   Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ın sağlığında dizinin dibinden ayrılmayan Cabir bin Abdullah (Radıyallahu Anhuma) bizzat ondan ilim almış, onun vefatından sonra da ashâbın alim zâtlarından ilim öğrenmeye devam etmiş ve bu sayede kendi döneminde Medinei Münevvere’nin meşhur fetva ehlinden birisi olmuştur. Nitekim kendisinden orta miktarda fetva rivayet edilen 13 sahâbeden birisidir.[69]

   Cabir bin Abdullah (Radıyallahu Anhuma) ilahî hükümlerin yerini bulmasını, cezaların olduğu gibi tatbik edilmesini isterdi. Kendisi coşkun bir imana sahipti. Emri bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münkeri en iyi şekilde yerine getirenlerdendi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) a sevgisi sonsuzdu ve sünnetin tatbikinde örnek bir insandı. Dürüstlüğü ve adaleti darb-ı mesel olmuştu. Sıffîn Vak’ası’nda Ali (Radıyallahu Anh) nin maiyyetinde harp etmiştir. Ömrünün sonlarında gözlerine ârız olan bir illet sebebiyle âmâ olmuştu.

   Genç yaşta iman edip ümmetin de alimlerinden olan bu sahâbî oğlu sahâbî (Radıyallahu Anhuma) den 1540 adet hadis rivayet olunmuştur.[70] Bunlardan 58 adetini Buhârî ve Müslim ittifaken, 26 adetini Buhârî, 126 adetini Müslim münferiden sahihlerinde rivayet etmişlerdir. Kendisinden rivayet edenlerin başında Said bin Minâ, Ebu Zübeyr, Ebu Süfyan, Talha bin Nâfi, Hasan Basrî, Muhammed bin Münkedir, Şa’bi, Tâvûs, Atâ ve daha birçok büyük tabiîn gelmektedir.

   Bir asra yakın ömür süren Cabir bin Abdullah (Radıyallahu Anhuma) hicrî 78 yılında 94 yaşında ölmüştür. Kendisi Medine’de vefat eden son sahâbîdir. Cenaze namazını Medine Valisi Eban bin Osman kıldırmıştır.

Allah ondan razı olsun.

PAYLAŞ